Peygamber Efendimiz'in Hutbeleri

Peygamberimiz nasıl hutbe yapardı?

Peygamber Efendimiz’in Ramazan Hutbesi

(Peygamberimiz Şaban ayının son gününde ashab-ı kirama şöyle hitabetmiştir.)

Ey insanlar,

Büyük ve mübârek bir ayın gölgesi başınıza düştü. Bu öyle bir ay ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır.

Allah, bu mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, geceleri de nafile namazı meşru kıldı. Bu ayda bir hayr yapan, başka aylarda bin farz eda etmiş gibi sevap kazanır. Bu ayda eda edilen bir tek farz, başka aylarda eda edilen yetmiş farzın yerine geçer. Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin güçlüklerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı ise, cennettir. Bu ay, ihsan ve yardım ayıdır. Bu ayda mü’minin rızkı artar. Bu ayda bir oruçluyu iftar ettirenin günahları bağışlanır ve o kimse cehennem azabından kurtulur. Ayrıca iftar ettirdiği kimsenin kazandığı sevap kadar da sevap kazanır. İftar ettirdiği oruçlunun sevabından da bir şey eksilmez.

Ashabdan bazıları;

- Ey Allah’ın Rasûlü, biz hepimiz herhangi bir oruçluyu iftar ettirecek imkanlara sahip kişiler değiliz, dediler.

Peygamber efendimiz;

“_ Allah, bu sevabı bir tek hurma ve bir içim su ile bir yudum süt ile de olsa oruçluyu iftar ettirene verir” buyurdu ve hutbesine şöyle devam etti.

“Bu ayın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonunda cehennemden kurtuluştur. Öyle ise, bu ayda şu dört şeyi fazlasıyla yapınız. Bunlardan ilk ikisi ile Rabbınızı hoşnut eder, diğer ikisinden de hiçbir zaman mustağni kalamazsınız:

Rabbinizi hoşnud edecek iki şeyden biri Kelime-i Şahadeti sık sık söylemeniz, diğeri Allah’tan mağfiret dilemenizdir.

Müstağni kalamayacağınız iki şeyden biri ise, Allah’dan cenneti dilemek, diğeri de cehennemden Allah’a sığınmaktır.

Her kim oruçlu bir kimseye bir içimlik su verirse, Allah, benim havuzumdan ona öyle bir su içirecektir ki, o kimse cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.”[1]

Peygamber Efendimiz’in Mekke Fethi Hutbesi

Hz. Peyygamber (sas) Mekke'yi fethedince Kâbe’ye girdi. Orada namaz kıldı ve bir müddet durduktan sonra çıktı. Ellerini Kâbe kapısının iki süvesine dayadı ve karşısında toplanan, haklarında verilecek hükmü bekleyen Mekke halkına karşı şu konuşmayı yaptı:

"Allah'dan başka hiç bir ilah yoktur. Yalnız ve sadece O vardır. O'nun eşi ve ortağı yoktur. O vadine bağlı kalıp sözünü yerine getirmiş, kuluna yardım ederek muzaffer kılmış, düşman topluluklarını da tek başına dağıtmıştır.

İyi biliniz ki bütün cahiliyye adetleri, bütün mal ve kan davaları şu iki ayağımın altındadır. Yalnız Kâbe hizmeti ve hacılara su dağıtma vazifesi bunun dışındadır.

Ey Kureyş topluluğu. Allah sizden cahiliyye gururunu, babalarla, soylarla övünüp böbürlenmeyi gidermiştir. Bütün insanlar Âdem’den, Âdem ise topraktan yaratılmıştır.”

 يَاۤ اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَاۤئِلَ لِتَعَارَفُوا اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ

-“Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. (övünesiniz diye degil) tanışasınız diye sizi milletlere, kabilelere ayırdık. Allah'a göre sizin ikrama en layık olan, en şerefli sayılanınız, Allah'a karşı en saygılı olanınızdır. Allah sizin her halinizi çok iyi bilir. Her halinizden haberdardır.” [2]

Peygamber Efendimiz’in Veda Hutbesi

(Bu hutbe, M.S. 632 yılında Peygamber Efendimiz (sas) tarafından yüzkırkbini aşkın kişiye hitâben söylenmiştir.)

Ey insanlar!

Sözümü İyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

İnsanlar!

Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her tür haksızlıktan korunmuştur.

Ashabım!

Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbiri­nizin boynunu vurmayınız!. Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

Ashabım!

Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, fai­zin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir, ilk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

Ashabım!

Dikkat ediniz, cahiliyyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağınım altındadır. Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmuttalib'in torunu İyas bin Rabia'nın kan davasıdır.

Ey insanlar!

Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

Ey insanlar!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tav­siye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izinsiz evlerinize almamalarıdır. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Ey mü'minler!

Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim ve benim sünnetimdir.

Mü'minler!

Söِzüm’ü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.

Ey insanlar!

Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır.

Ey insanlar!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. “Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmak­tadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır.”

Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba oğlunun suçu üzerine; oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz!

İnsanlar!

Yarın, size benden sorulacaktır, ne diyeceksiniz?

Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler:

 - Allah’ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni hakkıyla yerine getirdin, bize vasiyet ve nasihatta bulundun, diye şehadet ederiz.

Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem Efendimiz -sallallâhü aleyhi ve sellem-, şehadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:

- Şahid ol, ya Rab!  Şahid ol, ya Rab!  Şahid ol, ya Rab!

[1] Bkz. İbn Huzeyme, Sahih, III, 191, 192, (Beyrut, 1975).

[2] Hucurat sûresi, 13

İslam ve İhsan

HUTBENİN MUHTEVASI VE DUALARI

Hutbenin Muhtevası ve Duaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.