Peygamber Efendimiz’in Konuşma Adabı Nasıldı?
Peygamberimizin konuşması nasıldı? Konuşma üslubu ve adabı nasıl olmalı? 11 maddede İslam’da konuşma adabı...
Konuşmak, insanlar arasındaki iletişimi, muhabbeti ve anlaşıp kaynaşmayı sağlayan büyük bir ilâhî lutuftur. Yani insanlar duygu ve düşüncelerini, arzu ve taleplerini çoğu kez konuşarak ifâde ederler. Bir kimsenin kullandığı dil ve üslûb, onu hayatta başarılı kılabildiği gibi hüsrâna da uğratabilir. Hatta kişinin dilini muhafaza etmesi, cenneti elde etme vesileleri arasında zikredilmiştir. Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurur:
“Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iffet ve nâmusunu koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm.” (Buhârî, Rikâk, 23) Bir başka hadis-i şerîfte, “En faziletli kimdir?” sorusuna Resûlullah:
“Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimsedir.” mukâbelesinde bulunmuştur. (Buhârî, İmân, 4-5)
11 MADDEDE İSLAM’DA KONUŞMA ADABI
Fahr-i Kâinât Efendimiz konuşma âdâbıyla alâkalı bir kısım kâideler koymuştur ki bunları şöyle sıralayabiliriz:
1- Açık ve anlaşılır bir şekilde muhâtabın seviyesine göre konuşulmalı, gerektiğinde önemli görülen ifâdeler tekrar edilmelidir. Nitekim ashâbın, fasih ve beliğ bir üslûp ile konuşan Peygamber Efendimiz hakkındaki şu tespitleri oldukça önemlidir:
“Resûlullah’ın konuşması her dinleyenin rahatlıkla anlayabileceği şekilde açıktı.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 18)
“Konuştuğu zaman onun kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi.” (Buhârî, Menâkıb, 23)
“İyice anlaşılmasını istediği kelime ve cümleleri, üç kere tekrar ederdi.” (Tirmizî, Menâkıb, 9)
Sözün, muhâtap tarafından iyice anlaşılabilmesi için bazen tekrar edilmesi gerekebilir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’de câlib-i dikkat vâkıâlar önemine binâen bir kaç kez tekrarlanmıştır. Meselâ şeytanın emr-i ilâhîye isyân edip secde etmemesi yedi yerde, Hz. Musâ’ya îmân eden sihirbazların durumu ise dört yerde tekrarlanmıştır.
Fahr-i Kâinât Efendimiz, namaz kıldırırken dikkat çekici âyetleri bazen iki, bazen üç defâ tekrarlardı. Sahâbeye nasihat ve îkazda bulunurken bir kısım ifâdeleri tekrarladığı olurdu. Allah dostlarının sohbetlerinde de bu şekilde tekrarlara çokça rastlamak mümkündür. Ancak bunun telkin maksatlı olması, sıkıcı olmaması ve cemaatin seviyesine münâsip olması gerekir.
Sözü anlayacak kimsenin bulunmadığı meclislerde konuşmak ise nefesleri isrâf etmekten başka bir şey değildir. Zîrâ Meşhûrî’nin dediği gibi; “Âkilân tâ söz mahallin bulmadıkça söylemez!”
2- Bilgiçlik taslama ve kendini başkalarına üstün gösterme niyetiyle yapmacık konuşmalarda bulunmak veya insanların anlayamadıkları kelimelerle onlara hitap etmek şiddetle yasaklanmıştır. Sevgili Peygamberimiz:
“Şüphesiz ki Allah Teâlâ, sığırın otu yerken ağzında evirip çevirdiği gibi, sözü ağzında evirip çevirerek lügat paralayan kimselere buğz eder.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb, 94)
Vazifesi, hakkı ve hakîkati beyan olan Resulullâh, konuşmalarında hiçbir zaman san’at kaygısı taşımamıştır. Sevgili Peygamberimiz, tertemiz duygular içinde, şefkat ve merhamet hisleriyle dolu olarak ve ruhûnun en tabiî ifâdeleriyle konuşmuştur. Böylece onun mübârek sözleri apayrı bir güzellikte ve şânına yakışır bir hüsn-ü edeb üzere olmuştur.
3- Bağırıp çağırmak sûretiyle yüksek sesle konuşulmamalıdır. Kişinin karşısında sağır varmışçasına bağırarak ya da kavga ediyormuş gibi öfkeli bir ses tonuyla konuşması doğru değildir. Kibar ve nazik bir üslûbun benimsenmesi, her zaman için en isâbetli yoldur. Kur’an-ı Kerim’in beyânıyla Lokman -aleyhisselâm- oğluna söz konusu metodu şöyle tavsiye etmektedir; “(Yavrum!) Yürüyüşünde tabiî ol ve sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” (Lokman 31/19) Bir başka âyette de:
“Kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler!” (el-İsrâ 17/53) buyurmaktadır. Hatta Allah Teâlâ, Hz. Musâ ile kardeşi Hârûn’u, Fıravun’a gönderirken onu yumuşak bir sözle uyarmalarını istemiş (Tâhâ 20/43-44), muhâtab kâfir de olsa âdâb gereği güzel bir üslûbun kullanılmasını emretmiştir. Bir hadis-i şerifte de, söyleyeceğimiz güzel bir sözle bile cehennem azabından kurtulabileceğimiz müjdelenir:
“Yarım hurma vermek sûretiyle de olsa cehennemden korunun. Bunu da bulamayan (hiç olmazsa) güzel bir sözle cehennemden korunsun!” (Müslim, Zekât, 68)
4- İki kişinin, yanlarında bulunan üçüncü kişiyi dışlayarak aralarında fısıldaşmaları yasaklanmıştır. Resûl-i Ekrem Efendimiz böyle bir tavrın, yalnız kalan kimsenin üzülmesine sebep olabileceğini belirtmektedir. (Buhârî, İsti’zân, 47) Olgun bir Müslüman ise mü’min kardeşini üzecek ve kalbini incitecek davranışlarda bulunmak istemez.
5- Bir mecliste herhangi bir konu görüşülüyor ise veya cevaplandırılmak üzere bir soru sorulmuşsa, ilk söz hakkı meclisin büyüğüne aittir. Bununla birlikte diğer kişiler de yeri geldiğinde edebe uygun bir şekilde fikirlerini beyân edebilirler. Nitekim bir hâdiseyi anlatmak için, yaşça en küçük olan Abdurrahman bin Sehl ilk önce söze başlayınca, Efendimiz: “Sözü büyüklerine bırak, sözü büyüklerine bırak!” buyurmuş, bunun üzerine olayı büyükler anlatmıştır. (Buhârî, Cizye, 12)
Abdullah bin Ömer şöyle anlatır: “Bir gün Allah Resûlü ashâbına:
«– Bana mü’mine benzeyen bir ağacı söyleyin!» buyurdu. Oradakiler çölde bulunan ağaçları tek tek saymaya başladılar. Gönlüme onun hurma ağacı olduğu düştü ve hemen söylemek istedim. Ancak orada benden büyük insanlar bulunduğundan konuşmaktan çekindim. Onlar cevâbı bilemeyip sükût ettiklerinde, Efendimiz onun hurma ağacı olduğunu söyledi.” (Müslim, Münâfikîn, 64)
6- Az ve öz konuşmalı, lüzumsuz tafsilattan kaçınmalıdır. Diğer bir ifadeyle çok konuşmamayı, yerinde ve ölçülü konuşmayı âdet edinmek gerekir. Allah Teâlâ mü’minlerin mümtaz hasletlerini sayarken:
“O kimseler ki boş söz ve işlerden yüz çevirirler.” (el-Mü’minûn 23/3) buyurmakta, lüzumsuz sözlerle meşgul olmayı fâsıklık ve dalâlet olarak nitelendirmektedir. (Lokmân 31/6)
Peygamberimiz ise bu konuya şu hadisleriyle dikkat çekmektedir:
“Allâh’ı zikretmeksizin çok konuşmayın! Allah’ın zikri dışında çok söz söylemek kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise Allah’tan en uzak kimseler olduğunda şüphe yoktur.” (Tirmizî, Zühd, 62)
“Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi müslüman oluşundandır.” (Tirmizî, Zühd, 11)
Taşlıcalı Yahyâ, çok konuşanların çok hata yapacağını ifâde ile şöyle der:
Ehl-i dillerde bu mesel anılur
Kim ki çok söyler çok yanılur.
7- Maddî veya manevî hiçbir faydası olmayan, bilâkis zararı bulunan konuşmalardan şiddetle kaçınılmalıdır. Zîra:
“İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf 50/18) âyet-i kerîmesi, insanın kendisine bahşedilen hayatın kelime kelime hesabını vereceğine dikkat çekmektedir. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
“Allâh’a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun!” (Buhârî, Edeb, 31, 85)
8- Kişinin helâl mi haram mı, güzel mi çirkin mi, hayır mı şer mi henüz tam olarak kestiremediği bir sözü söylemesi de konuşma âdâbına aykırıdır. Hadis-i şerifte:
“Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden cehennemin doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider.” buyrulmaktadır. (Buhârî, Rikâk, 23) Atalarımız da, “Bin düşün bir söyle” ve benzeri güzel sözleri söylerken herhalde bu hadislerden ilham almışlardır.
9- İkili ilişkilerde insanı müşkil duruma sokacak anlamsız sözlerden kaçınmak, dostlukların devamı açısından fevkalâde ehemmiyeti hâizdir. Fahr-i Kâinât Efendimiz:
“Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme!” buyurmuştur. (İbn-i Mâce, Zühd, 15)
10- Mü’min her hâlukârda doğruyu konuşmalı, yalan söz ve yalan haberden şiddetle sakınmalıdır. Allah Resûlü şöyle buyurmuştur:
“İnsan sabahlayınca, bütün âzâları dile mürâcaat eder ve (âdeta ona) şöyle derler; «Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork! Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.»” (Tirmizî, Zühd, 61) Kur’an-ı Kerîm ise aynı çerçevede bizlere şu uyarıda bulunmaktadır:
“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah amellerinizi salih hâle getirsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (el-Ahzâb 33/70-71)
11- Gelecekle ilgili konuşurken “inşaallâh” demek, konuşma ile alâkalı bir diğer edeb kâidesidir. Kulun cüz’î irâdesi herhangi bir şeyin olması için kâfi bir sebep değildir. Önemli olan Allah’ın dilemesidir. Zîra istikbale ait bir şey dilerken “inşâallâh” demek, Allah’ın irâdesinin farkında olmak ve O’nun irâdesinin üstünde bir irâde tanımamak demektir. Nitekim bir âyet-i kerîmede; “«İnşaallâh» ifâdesini kullanmadıkça hiçbir şey için, «bunu yarın yapacağım» deme!” buyrulmaktadır. (el-Kehf 18/23-24) Bir hadis-i şerifte ise Süleyman -aleyhisselâm- istikbâle mâtuf bir işinde, inşâallâh demediği için, dileğinin gerçekleşmediği haber verilmektedir. (Buhârî, Eymân, 3)
Kaynak: Üsve-i Hasene, Erkam Yayınları