Peygamber Efendimizin Tefekkür Hâli
İnsanlık içinde tefekkür ve tahassüs derinliği bakımından en zirve tecellîlere mazhar kılınmış yegâne örnek şahsiyet, hiç şüphesiz ki Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir.
Hak dostlarından Ahmed er-Rifâî Hazretleri buyurur ki:
“Tefekkür, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ilk amelidir. Zira bütün farzlardan önce O’nun ibadeti, Allâh’ın mahlûkâtını ve nîmetlerini düşünmekten ibâretti. Öyleyse siz de tefekküre iyi sarılın ve onu ibret vesîlesi yapın.”
Hakîkaten, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- peygamberlikle vazifelendirilmesine yakın zamanlarda kendini daha çok tefekküre vermişti. Bilhassa Hira Mağarası’nda günlerce inzivâya çekilmiş ve atası İbrahim -aleyhisselâm- gibi göklerin ve yerin melekûtundan ibret almak ve Kâbe’yi seyretmek sûretiyle derin bir tefekkür iklîmine girmişti.
İNSANIN MUHTAÇ OLDUĞU AMEL
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- daha sonraki hayâtında da -dâimâ yüzünde tebessüm olsa bile- kalben mahzun ve düşünceli idi. Zarûret olmaksızın konuşmaz, sükûnet hâli uzun sürerdi. Ümmetini de her fırsatta Allâh’ın yarattıkları üzerinde tefekküre dâvet eder insanın tefekküre muhtaç olduğunu telkin buyururdu. Bir hadîs-i şerîflerinde de:
“Rabbim bana sükûtumun tefekkür olmasını emretti...” buyurmuşlardı.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 2, Erkam Yayınları, 2012