Peygamber Emâneti
Gönlümüz, Kur’ânî hakîkatlere ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sünnet-i seniyyesine iştiyak ve muhabbetle dolup taşmalıdır. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bizleri sonsuz saâdet ve hidâyet yoluna dâvet hâlindedir. Kitap ve Sünnet’in, bize ancak muhâfaza edilerek ve yaşanarak sâhip olunabilecek bir Peygamber emâneti olduğu unutulmamalıdır.
İnsanoğlu; sırf et ve kemikten ibâret bir varlık değildir. O bir îcad bedîası, yâni sanat hârikasıdır ki, Cenâb-ı Hak yüce zâtına vuslat istîdâdını, mahlûkât içinde ona nasîb etmiştir. Yaratılışındaki şeref ve haysiyeti koruyarak kemâle eren bir insan; ilâhî feyizlere mazhar, kevnî ve ilmî tecellîlere kaynak, hayırlara mecrâ, muazzam bir kıymettir. Zîrâ Rabbi onu “ahsen-i takvîm” yâni en güzel yaratılış vasfına erdirmiştir.
Böyle lutuflara nâil olan insanın fânî ve emânet varlığını şüphe ve cehâlet girdaplarında ziyan etmesi, daha net bir ifâde ile kendisine azap kefeni dokuması ne hazindir?
İnsanlar, nefs oklarına karşı dikilmiş imtihan hedefleridir. Onun için her yudumda bir boğulma, her lokmada bir tıkanma ihtimâlini gözardı etmeden, ömrü, kalbî bir teyakkuz iklîminde yaşamak îcâb eder. Zîrâ ömür, fânî bir hayâtın sayılı günlerini ihtivâ eden bir fırsat takvimine benzer. Görünmez bir el, her gün bir yaprağımızı koparmakta ve ecel rüzgârlarına bırakmaktadır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları, 2013