Peygamber Vasfı

Peygamberimiz (s.a.v) tebliğ ederken nelere katlandı? Nasıl saldırılara maruz kaldı? Fakat Efendimiz her seferinde daha çok tebliğ için daha çok çalıştı. Hiçbir zaman davasından geri durmadı. İşte Efendimiz'in tebliğ hassasiyeti...

Tebliğ, peygamberliğin sıfatıdır. Âyet-i kerîmede Efendimiz’in vasfı şöyle tarif edilmektedir:

“Onlar, ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber’e uyarlar. Peygamber onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten men eder; yine onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını kaldırır, üzerlerindeki zincirleri çözer.

O Peygamber’e inanan, O’nu koruyup destekleyen, O’na yardım eden ve O’nunla birlikte gönderilen nûra uyanlar; işte bunlardır kurtuluşa erenler.” (el-A‘râf, 157)

Peygamberimiz; her türlü çileye katlanarak, müşriklerin alay, hakaret, tehdit ve benzeri bütün zulümlerine tahammül ederek, ömrü boyunca aşk ve şevk ile fedâkârâne bir şekilde tebliğde bulunmuştur.

O DA AMCASI EBU LEHEB'DİR

Târık bin Abdullah -radıyallâhu anh-’ın şu hâtırası, Peygamberimiz’in tebliğ yolunda çektiği nice ağır meşakkatlerden bir misaldir:

“Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’i Zülmecâz Panayırı’nda görmüştüm:

«–Ey insanlar! Lâ ilâhe illâllah, deyiniz de kurtulunuz!» diye yüksek sesle hitâb ediyordu.

Bir adam da elindeki taşla onu takip ediyor ve;

«–İnsanlar! Sakın O’na itaat etmeyin, çünkü O yalancıdır.» diyerek bağırıyordu.

Attığı taşlarla Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in ayaklarını kanatmıştı.

Orada bulunan kimselere;

«–Bu zât kimdir?» diye sordum.

«–Abdülmuttaliboğulları’ndan bir gençtir.» dediler.

«–Peki, O’nun ardına düşüp taş atan kim?» dedim.

«–O da amcası Ebû Leheb’dir.» dediler.” (Hâkim, II, 668; İbn-i Esîr, Üsdü’l-Ğābe, III, 71)

NİCE ZORLUKLARA RAĞMEN: LA İLAHE İLLALLAH

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in İslâm’ı tebliğ uğruna katlandığı zorluklara dair bir hâdiseyi de Müdrik el-Ezdî -radıyallâhu anh- şöyle nakletmektedir:

“Babamla birlikte hac yapıyordum. Minâ’da konakladığımızda bir toplulukla karşılaştım. Babama;

«–Bu cemaat niçin toplanmış?» diye sordum.

Babam;

«–Kavminin (yani atalarının bâtıl olan) dînini terk etmiş olan (putlara tapmayı menederek Allâh’ın bir olduğu inancına davet eden) şu zât için!» dedi.

İşaret ettiği tarafa bakınca Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’i gördüm;

«–Ey insanlar! Lâ ilâhe illâllah, deyiniz de kurtulunuz!» diye sesleniyordu.

İnsanlardan kimi O’nun yüzüne tükürüyor, kimi başına toprak saçıyor, kimi de O’na hakaret ediyordu. Öğleye kadar bu hâl devam etti. O esnada yakası açılmış bir kızcağız, içinde su bulunan bir kap ve elinde mendil olduğu hâlde geldi. Ağlıyordu. Allah Rasûlü; kabı alıp sudan içti, elini yüzünü yıkadı. Başını kaldırıp;

«–Evlâdım, yakanı başörtünle ört! Baban hakkında tuzağa düşürülüp öldürülecek ve zillete mâruz kalacak diye korkma!» buyurdu.

Bu gelenin kim olduğunu sordum;

«–Kızı Zeyneb.» dediler.” (İbn-i Esîr, Üsdü’l-Ğābe, V, 130; Heysemî, VI, 21)

Peygamber Efendimiz, tebliğ için gittiği Tâif’te taşlandı. Mübârek ayakları kan içinde kaldı. Fahr-i Kâinât Efendimiz yine de; kendisini taşlayan insanlara bedduâ etmedi, onlara merhamet etti, o beldenin halkı için ve onların arkasından gelecek nesillerin hidâyeti için duâ etti.

Peygamberimiz; Allah yolunda taşlandı, vatanından sürüldü, tamamen aç kaldığı ve mübârek karnına taş bağladığı zamanlar oldu. Fakat O -sallallâhu aleyhi ve sellem-, hiçbir ümitsizlik ve bezginlik göstermeden tebliğe devam etti. «Biraz dinleneyim, bir hafta, on gün kısa bir tatile çıkayım.» demedi. Bir gün bile tatil yapmadı. Zira gerçek tatil, teneşirde başlar.

Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Mart Sayı: 145

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.