Peygamber ve İblis Kıssaları

Hangi peygamberler şeytanla konuşmuştur? Hz. Adem, Hz. Yahya, Hz. Musa (as.) ve Hz. Muhammed (sav.) ile iblis veyahut şeytan arasında ne konuşulmuştur? Rûhu’l Beyân’dan peygamber ve iblis kıssaları…

İblis, Allah adına yalan yere yemin edenlerin ilkidir.

RÛHU’L BEYÂN’DAN KISSALAR: PEYGAMBERLER VE İBLİS

Hz. Adem (as.) ve İblis

Âdem (a.s.) kimsenin Allah adını anarak yalan yere yemin edebileceğine ihtimal vermemişti. İşte bu sebeple de İblis’in sözlerine itibar etti. Çünkü kalbinde Allah’ın azametini hisseden bir mü’mine yakışan, birisi Allah adına yemin ettiği vakit onun doğruluğuna inanmaktır.

Âlimlerden birisi şöyle demiştir: “Bizi Allah’la aldatana aldanırız.”

Bir hadiste ise şöyle buyurulmuştur: “Mü’min, saf ve kerem sahibidir. Facir ise hilekâr ve alçaktır.” (Ebu Davut, Edep, 6; Tirmizi, Birr, 41; Müsned, II,394)

İmam Kuşeyrȋ ne güzel söylemiştir: Âdem (a.s.) melekler tarafından kıskanılmış, hepsi tarafından ona secde edilmişti. Onun başında vuslat tacı, bedeninde keramet elbisesi, boynunda Hakk’a yakınlık gerdanlığı vardı. Yaratılanlardan hiçbiri mevkice ondan üstün değildi. Hiçbir kimse onun eriştiği yüceliklere ulaşamamıştı. Bir an bile kesilmeksizin ona: “Ey Adem, Ey Adem” diye daima iltifatla nidâ ediliyordu. Ancak işlediği bir hata yüzünden elbisesi soyuldu, bazı üstün meziyetlerinden arındırıldı ve mekânı değiştirildi, bütün işleri karıştı, Allah’ın her türlü ikramlara gark ettiği ilk insan, bir hata yüzünden böyle bir cezaya çarptırılırsa; birçok günah işleyen bizlerin hâli nice olur? (6. Cilt, sayfa 48, 52)

Hz. Yahya (as.) ve İblis

Anlatıldığına göre Yahyâ b. Zekeriyyâ (a.s.) şeytanla kendi suretinde karşılaştı ve ona şöyle dedi:

 “-Ey İblis! İnsanlardan sana en sevgili olan kimse ile en çok kızdığın kimsenin kim olduğunu bana haber ver” dedi. Şeytan:

 “-İnsanlardan en çok sevdiğim kimse cimri olan mü’mindir. En çok kızdığım ise cömert fâsıktır” dedi. Yahyâ (a.s.):

“-Bu nasıl oluyor” deyince şeytan:

“-Çünkü cimrinin bana cimriliği yeter, cömert fâsıka gelince, Allah’ın onun cömertliğine muttali olmasından ve onu kabul etmesinden korkarım.” Sonra “ Şâyet sen Yahyâ olmasaydın haber vermezdim” diyerek dönüp gitti.

Derler ki: Bir kimsenin ailesini zühde zorlaması yakışmaz. Bilâkis onları zühde davet eder, icâbet ederlerse ne âlâ. Etmezlerse ȋtidal sınırını aşmaksızın onlara dünyalıktan bol bol verip kendi hallerine bırakır. Kendi nefsine de dilediğini yapar. (11. Cilt, Sayfa 135)

Hz. Musa (as.) ve İblis

İblis, Hz. Mûsâ (a.s.) ile karşılaştı ve şöyle dedi:

“Ey Mûsâ! Öfkelendiğin zaman beni hatırla. (O öfkeyi benden bil.) Çünkü benim yüzüm senin kalbinde ve gözlerim de gözlerindedir. Senin içinde kanın damarlarda dolaştığı gibi dolaşırım.

Düşmanla karşılaştığında beni hatırla. Çünkü düşmanla karşı karşıya geldiği zaman Âdemoğluna gelir ve harpten kaçıncaya kadar ona çocuğunu hanımını ve âilesini hatırlatırım.

Mahremin olmayan kadınla oturmaktan sakın. Çünkü ben onun sana, senin de ona elçisiyim.” Âkâmül-mercân’  böyle geçmektedir. (11. Cilt, Sayfa 137)

Hz. Muhammed (sav.) ve İblis

Hikâye edilmiştir ki, bir Yahûdi Hz. Peygamber (a.s.)’in yanına geldi ve:

“Ey Muhammed, biz Allah’a şeytanın vesvesesinden uzak bir şekilde kalp huzûruyla ibâdet ederiz. Oysa senin ashâbının vesveseyle namaz kıldıklarını duyuyoruz.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Ebû Bekir (r.a.)’a: 

“Sen cevap ver” buyurdu. O da şöyle dedi:

“Ey Yahûdi! İki ev düşün; biri altın, gümüş, inci, yakut, değerli kumaşlarla dolu; diğeri ise harâbe, içinde bu zikredilenlerden hiçbir şey yok. Hırsız değerli kumaşlarla dolu mâmur olan eve mi, yoksa harâbe olana mı girmek ister?”  Yahûdi:

“Bu şeylerle dolu mâmur eve” diye cevap verdi. Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a.): Bizim kalplerimiz tevhȋd, ma’rifet, takvâ, ihsan ve diğer fazȋletlerle dolu. Sizin kalplerinizde ise bunlar yok. Bu sebeple de hannâs/ sinsȋ şeytan oraya girmez.” dedi. Bunun üzerine yahûdi Müslüman olmuştur. Böylece ortaya çıktı ki şeytan kasdeder, niyetlenir ancak murâdına ulaşamaz. Çünkü Allah dostlarını korur. (11. Cilt. Sayfa 213)

Kaynak: Ahmet Başer, Altınoluk Dergisi, Sayı: 469

İslam ve İhsan

KUR’AN-I KERİM’DE PEYGAMBER KISSALARI

Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Kıssaları

KUR’ÂN’DA GEÇEN PEYGAMBER KISSALARININ İBRET VERİCİ YÖNLERİ

Kur’ân’da Geçen Peygamber Kıssalarının İbret Verici Yönleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.