Peygamberimiz Aslâ Yalan Konuşmazdı!

Hz. Muhammed (s.a.v.) bir şey söylediği zaman aslâ yalan konuşmazdı!

Abdullah bin Mesut (r.a) şöyle anlatır:

Saʻd bin Muâz (r.a) umre yapmak için Mekke’ye gitmişti. Mek­ke’ye vardığında Ümeyye bin Halef’in evine misafir oldu. Ümeyye de ticâret için Şam’a giderken Medîne’ye uğrar, Saʻd bin Muâz’a misafir olurdu. (İkisi arasında bir dost­luk vardı.) Ümeyye, Saʻd’a:

«−Biraz bekle! Öğle sıcağı bastırıp insanlar çekilince gider tavaf edersin!» dedi. Saʻd (r.a) tavaf ederken Ebû Cehil çıkageldi ve:

«−Kâbe’yi tavaf eden şu zât da kimdir?» diye sordu. Saʻd (r.a):

«−Ben Saʻd bin Muâz’ım» dedi. Ebû Cehil:

«−Kâbe’yi böyle emniyetle tavaf ediyorsun ama siz Muhammed ile ashâbını himâye ettiniz?!» dedi. Saʻd:

«−Evet, öyledir» dedi ve aralarında bir münakaşa başladı. Bunun üzerine Ümeyye, Saʻd’a:

«−Ebü’l-Hakem’e karşı sesini yükseltme! O bu vâdî halkının önde gelenidir» dedi. Saʻd (r.a) Ebû Cehil’e:

«−Eğer Kâbe’yi tavaf etmekten beni men edersen, vallahi ben de senin Şam ticâret yolunu ke­serim!» dedi. Ümeyye, Saʻd’a:

«−Sesini yükseltme!» demeye ve onu tutmaya başladı. Bunun üzerine Saʻd, öfkelenerek:

«−Bizi kendi hâlimize bırak! Ben Muhammed (s.a.v)’den işittim, seni öldüreceğini söylüyordu» dedi. Ümeyye:

«−Beni mi?» diye sordu. Saʻd:

«−Evet, seni» dedi. Bunun üzerine Ümeyye bin Halef:

«−Vallahi Muhammed bir şey söylediği zaman aslâ yalan konuşmaz!» dedi ve korku içinde karısının yanına gitti:

«−Yesribli kardeşim bana ne dedi, bi­liyor musun?» dedi. Karısı:

«−Ne dedi?» diye sordu. Ümeyye:

«−Muhammed’i beni öldüreceğini söylerken işitmiş» dedi. Hanımı:

«−Allah’a yemîn ederim ki Muhammed aslâ yalan söylemez!» diye Saʻd’ın haberini teyit etti. Bir müddet sonra müşrikler Bedir’e giderken bir münâdî Ümeyye’yi de çağırdı. Karısı, Ümeyye’ye:

«−Yesribli kardeşinin sana ne dediğini unuttun mu?» dedi. Bunun üzerine Ümeyye, Bedir’e gitmek istemedi. Ancak Ebû Cehil gelip:

«−Sen bu vâdînin eşrâfındansın, geri kalırsan olmaz. Hiç değilse bir iki gün herkesle beraber yürü, ondan sonra dön!» deyip kandırdı. Ümeyye de onlarla iki gün yürüdü, ancak geri dönemedi. Neticede Allah Teâlâ onu öldür­dü. (Buhârî, Menâkıb, 25, IV, 184-185, Meğâzî, 2)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Mescid-i Haram’dan 111 Hatıra, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZE EL-EMÎN SIFATI NEDEN VERİLMİŞTİR?

Peygamberimize El-emîn Sıfatı Neden Verilmiştir?

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) PEYGAMBER OLMADAN ÖNCE HANGİ SIFAT İLE TANINIYORDU?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Peygamber Olmadan Önce Hangi Sıfat İle Tanınıyordu?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.