Peygamberimiz Hac Emiri Olarak Kimi Görevlendirmiştir?

Müslümanların yaptığı ilk hacda hac emiri kimdir? İslam’a uygun olarak ilk hac ibadeti ne zaman ve kim tarafından idare edildi? İslam’da ilk hac emirliği ve günümüzde yapılan şekliyle ilk haccın yapılması.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Mekke Fethi senesinde hac yapmadılar, sadece umre yapıp Medine’ye döndüler. 8. sene Müslümanlarla müşrikler birlikte haccettiler.

HZ. EBÛBEKİR’İN HAC EMİRİ TAYİN EDİLMESİ 9. SENE İNSANLARA HAC YAPTIRMASI

Hicretin 9. senesinde Allah Rasûlü (s.a.v) Hz. Ebûbekir’i “Hac Emîri” tâyin ettiler.

Ebûbekir (r.a) Medîne’den çıkınca Berâe (Tevbe) sûresinin baş tarafı nâzil oldu. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Hz. Ali ile Berâe sûresinin baş tarafını gönderdiler ve bu âyetleri Kurban Günü insanlara îlân etmesini emrettiler.

Ebû Hüreyre (r.a) şöyle buyurur:

Ebûbekir es-Sıddîk (r.a) (9. sene yapılan) hacda Kurban günü birçok münâdîlerle birlikte Minâ’da: «Artık bu seneden sonra hiçbir müşrik hac, hiçbir uryân (çıplak) Beyt’i tavâf etmesin!» diye ilâna beni de gönderdi.”

Râvî Humeyd bin Abdu’r-Rahmân bin Avf der ki:

“Sonra Rasûlullâh Efendimiz (Ebûbekir’in ardından) Alî’yi gönderip Berâe sûresini ilân etmesini emretmişti.”

Ebû Hüreyre (r.a) sözlerine şöyle devam eder:

Alî de bizimle beraber Kurban günü Minâ’daki insanlar arasında:

«Bu seneden sonra hiçbir müşrik hac, hiçbir uryân Beyt’i tavâf etmesin!» diye (yüksek sesle) ilân etti.” (Buhârî, Salât, 10; Tefsîr, 9/2)

Hz. Ali (r.a) şöyle anlatır:

“Hz. Ebûbekir Arafat’a geldi, orada hutbe okuduktan sonra bana:

«–Kalk ey Ali, Rasûlullah’ın mesajını tebliğ et!» dedi. Kalktım ve Arafat ehline Berâe sûresinin 40 âyetini okudum. Sonra Arafat’tan ayrıldık, Minâ’ya geldik, şeytanları taşladım, kurbanımı kestim, tıraş oldum ve oralarda anladım ki insanların bir kısmı Hz. Ebûbekir’in hutbesinde hazır bulunmamış; hemen çadırları dolaşmaya başladım ve çadırlarda olanlara Berâe sûresinin o kırk âyetini okudum.” (Taberî, Tefsîr, X, 49)

Hz. Ali (r.a), bu âyetleri kendisi tebliğ ettiği gibi Hz. Ebûbekir (r.a) ve onun gönderdiği müezzinler de muhtelif yerlerde yüksek sesle tekrar etmişlerdir. (Buhârî, Tefsîr, 9/2)

Hz. Ali (r.a) şu dört maddeyi insanlara îlân etmek için gönderilmişti:

  1. (Herkes bilsin ki) Cennet’e ancak mü’minler girebilecektir.
  2. Kâbe, hiçbir zaman çıplak olarak tavâf edilmeyecek, (müşriklerin bu şekilde ihdâs ettikleri bid’atlerine son verilecektir.)
  3. Bu yıldan sonra hiçbir müşrik Beytullâh’a yaklaşmayacaktır.
  4. Kimin Allâh Rasûlü (s.a.v) ile bir muâhedesi varsa, belirlenen müddet bitene kadar antlaşma maddeleri geçerli kalacaktır. (Bkz. Tirmizî, Hacc, 44/871; Ahmed, I, 79)

Berâe sûresinin baş tarafı, putperestlik ve onun tâbîleriyle ayrılmayı ifade ediyordu. Müşriklerin haccetmesi yasaklandı ve onlara harp ilan edildi. Ancak anlaşmalı olanlara, anlaşma müddetlerince mühlet verildi. Süresiz olarak anlaşma yapmış olanlara ise 4 ay mühlet verildi. Hiç anlaşması olmayan müşriklere de Haram Aylar çıkıncaya kadar mühlet verildi. Bu müddetlerin nihâyete ermesiyle müşrikler Müslümanlarla harp hâlinde olacaklardı. (Taberî, Tefsîr, X, 66, 74)

“KOLAYLAŞTIRIN, ZORLAŞTIRMAYIN, MÜJDELEYEN, NEFRET ETTİRMEYİN!”

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), insanları şuurlandırma, İslâm’a dâvet ve İslâm Devleti’ne yeni katılan uzak beldelerin tanzimi için bir hamle daha yaptılar.

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Muâz (r.a) ile Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a)’ı Yemen’e gönderdiler ve onlara şöyle buyurdular:

“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyen, nefret ettirmeyin! Uyumlu olup birbirinize itaat edin, ihtilâfa düşmeyin!” (Buhârî, Cihâd, 164)

İbn-i Abbâs (r.a) şöyle nakleder:

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v), Muâz bin Cebel’i (r.a) Yemen tarafına vâlî olarak gönderirken ona şöyle buyurdular:

«‒Şimdi sen kitâb ehli olan insanların yanına gidiyorsun. Onları ilk dâvet ettiğin şey Allâh Teâlâ’nın birliğini kabul etmeleri olsun! Allah Teâlâ’nın birliğini kabul edip O’nu tanırlar, yani mârifetullahtan nasîb almaya başlarlarsa, onlara Allâh Teâlâ’nın bir gün ve gecede kendilerine beş vakit namazı farz kıldığını haber ver! Namazı da kılarlarsa Allah Teâlâ’nın onlara mallarının zekâtını vermeyi farz kıldığını haber ver! Zekât, onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verilir. Bunu da kabul ederlerse, onlardan zekâtlarını al, ancak insanların mallarının en iyilerini almaktan sakın!»“ (Buhârî, Tevhîd, 1)

Daha sonra Hâlid ibn-i Velîd’i Yemen’e gönderdiler. Bir müddet sonra Hz. Ali’yi onun yerine gönderdiler. Ali (r.a) bir müddet orada kalıp döndü ve Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ile birlikte haccetti. İslâm’ın Hemdân kabilesi arasında yayılması husûsunda başarılı oldu.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

İslam ve İhsan

HZ. EBUBEKİR (R.A.) KİMDİR?

Hz. Ebubekir (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.