Peygamberimiz Miraç Gecesinde Neler Gördü?
Peygamber Efendimiz Miraç gecesinde neler gördü? Peygamberimize Miraç’ta gösterilenler.
İsra ve Miraç yolculuğunun sebebi en veciz ifadeyle şöyle beyân ediliyor:
“O’na âyetlerimizin bir kısmını gösterelim diye…”
Bu, Allah Teâlâ’nın bütün peygamberlerinde icrâ ettiği bir sünnetidir. Nitekim şöyle buyrulmuştur:
“Bu sûretle İbrâhîme göklerin ve yerin melekûtünü gösteriyorduk ki yakîn hâsıl edenlerden olsun!” (el-En’âm, 75)
Hz. Mûsâ’ya (a.s) mu’cizeleri nasıl göstereceği tarif edildikten sonra şöyle buyruluyor:
“Bunları sana en büyük âyetlerimizden (bir kısmını) gösterelim diye yaptık.” (Tâ-hâ, 23)
PEYGAMBERİMİZE MİRAÇ’TA GÖSTERİLENLER
Sırat’tan Sonraki Bekleme
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyururlar:
“(Miraç’ta) cennetin kapısında durup içeri baktım. Oraya girenlerin büyük çoğunluğunun yoksullar olduğunu gördüm. Zenginler ise (hesap için) bekletiliyorlardı. Ancak onlardan cehenneme gidecek olanların ateşe atılması emredilmişti. Cehennemin kapısında da durup baktım, oraya girenlerin büyük çoğunluğu da kadınlardı.” (Buhârî, Rikâk, 51; Müslim, Zühd, 93)
Peygamberimize Miraç’ta Verilen 3 Hediye
Abdullah bin Mesut (r.a) şöyle buyurur:
“Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’e (Miraç’ta) üç şey verildi: Beş vakit namaz, Bakara sûresinin sonu ve ümmetinden şirke düşmeyenlere büyük günahlarının affedildiği haberi...” (Müslim, Îman, 279)
Bakırdan Tırnaklarla Yüzlerini ve Göğüslerini Tırmalayan Topluluk
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:
“Miraç’a çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve sadırlarını tırmalayan bir topluluğa rastladım.
«–Ey Cebrâil! Bunlar kimlerdir?» diye sordum.
«–Bunlar, (gıybet ederek) insanların etlerini yiyen ve onların ırzlarını (şeref ve haysiyetlerini) zedeleyen kimselerdir» cevabını verdi.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 35/4878; Ahmed, III, 224)
Miraç Gecesi Dudakları Kesilen İnsanlar
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyururlar:
“İsrâ (Miraç) gecesi, dudakları ateşten makaslarla kesilip doğranan birtakım insanların yanından geçtim.
«–Ey Cibrîl! Onlar kimlerdir?» diye sordum:
«–Onlar ümmetinden bir takım hatiplerdir. Allah’ın kitabını okuyup durdukları halde, insanlara iyiliği emrederken kendilerini unuturlardı. Hâlâ akıllarını başlarına almazlar mı?!»[1] cevabını verdi.” (Ahmed, III, 231, 120, 180, 239; Beyhakî, Şuab, II, 283. Ayrıca bkz. Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 10; Fiten, 17; Müslim, Zühd, 51)
İsra ve Miraç Nasıl Gerçekleşti?
İbn-i Abbâs’tan gelen rivâyetle de sâbit olduğu üzere İsrâ ve Miraç, uyanık olarak, rûh ve cesed ile birlikte tahakkuk etmiştir.
“Hani sana: «Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır» demiştik. Sana gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur’ân’da lânetlenen ağacı, ancak insanları imtihan etmek için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.” (el-İsrâ, 60)
İbn-i Abbâs (r.a); âyet-i kerimenin “Sana gösterdiğimiz o temâşâyı ancak insanları imtihan etmek için meydana getirdik.”[2] kısmını şöyle tefsir eder:
“Burada kastedilen gözle görmedir. Gece Beyt-i Makdis’e götürüldüklerinde Rasûlullah Efendimiz’e gösterilen şeyler.”
“Kur’ân’da lânetlenen ağaç” ifadesi hakkında da:
“O Zakkûm Ağacı’dır.” demiştir. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 42)
Cumhûr-i ulemanın görüşü budur. Yani İsrâ, uyanık olarak, rûh ve cesed birlikte gerçekleşmiştir ve bir defâ olmuştur.[3] İsrâ ve Miraç aynı gece içinde vuku bulmuştur.[4]
Sâdece rûh ile olsaydı veya rüyâda olsaydı, müşrikler bu kadar îtirâz etmezler ve Efendimiz’den Mescid-i Aksâ’yı târif etmesini istemezlerdi. Zîrâ herkes rüyâ görebilir ve rûhunun bir yerlere gittiğini iddia edebilir.
İsrâ’nın Mescid-i Aksâ’ya olması ve oradan da Miraç’ın başlaması, bu mescidin Allah Teâlâ katındaki kıymetini göstermektedir.
Miraç Gecesi Şiirleri
Şehzâde Cem Sultan Miraç’ı şöyle tarif eder:
Gelmez lisân ü kâle vü sığmaz beyâna hiç,
Miraç gecesindeki hâli Muhammed’in!
İki Cihan Serveri’nin Mîrâc’a çıkışı ile semâvâtın yaşadığı şevk ve heyecânı şâir Kemâl Edib Kürkçüoğlu ne güzel ifâde eder:
Şeb-i Miraç’ta sîmâsını seyretti diye,
Kapanır yerlere gök, secde-i şükrân olarak!
İSRA VE MİRAÇ MUCİZESİ
Müsteşriklerin yolunu takip eden bazı kimseler, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in mûcizelerden tamamen uzak bir hayat yaşadığını iddiâ ediyorlar. O’nu “Dehâ”, “Kahraman”, “Kumandan” gibi sıfatlarla takdim ederek “nübüvvet”ini unutturmak istiyorlar. Hâlbuki Efendimiz (s.a.v), her şeyden evvel nebî idi ve peygamberlerin en mühim vasfı da mucizeler göstermeleridir. Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in de sahih ve mütevâtir senedlerle gelen pek çok mûcizesi mevcuttur. Vahiy ve nübüvvet zâten başlı başına bir mucizedir. İsrâ ve Miraç da bu mûcizelerden biridir.
Dipnotlar:
[1] Bu hadiste, şu âyet-i kerimeye işaret edilmektedir: “(Ey âlimler!) Siz Kitab’ı okuyup durduğunuz (hakikatleri bildiğiniz) hâlde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Hiç düşünmüyor musunuz?” (el-Bakara, 44) [2] el-İsrâ, 60. [3] Taberî, Tefsîr, XV, 13; İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-meâd, I, 99; III, 34, 40. [4] İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, VII, 197.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.