Peygamberimizden Eğitimcilere Nasihat

Peygamberimizin eğitim yöntemi nasıldı? Peygamberimiz talebeleri ve sahabeleri sıkılmasın diye hangi yöntemi kullanırdı? Bu konu ile ilgili hadisler, ayetler ve sahabelerin görüşleri nedir? Bu hadisleri nasıl anlamalıyız? Dr. Murat Kaya anlatıyor...

Abdullah bin Mes’ûd (r.a) şöyle buyurur:

“Nebiyy-i Muhterem Efendimiz (s.a.v) vaaz ve nasîhat husûsunda bize bıkkınlık gelmesin diye hâlimize bakıp ona göre gün ve saat kollardı.” (Buhârî, İlm, 11)

*****

Enes (r.a), Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in şöyle buyurduğunu nakleder:

“Kolaylık yolunu gösterin, güçlüğe gitmeyin! Tebşîr edin (müjdeleyin), nefret ettirmeyin!” (Buhârî, İlm, 11)

BU HADİSTEN NE ANLAMALIYIZ?

İlmi, ameli, ahlâkı ve fazileti hep sevdirerek öğretmek îcâb eder. Bıkkınlık verecek ve nefret ettirecek davranışlardan sakınmalıdır. Yani eğitim ve öğretim esnâsında büyük bir dikkat ve hikmetle hareket etmelidir. Nitekim İbn-i Abbâs (r.a):

“Kitab ta’lim etmekte olduğunuz ve ders alıp vermekte bulunduğunuz için rabbânîler olunuz!” (Âl-i İmrân, 79.) âyet-i kerîmesini; “Hilim ve hikmet sahibi fakîh âlimler olunuz!” şeklinde tefsîr etmiştir.

Rabbânî, insanları, evvelâ ilmin küçük ve basit meselelerini, daha sonra da derece derece ağır ve zor mevzûları öğreterek yetiştiren kişidir” de denilmiştir. (Buhârî, İlim, 10)

Abdullah bin Mes’ûd (r.a) insanlara perşembe günleri vaaz u nasihatte bulunurdu. Bir kişi ona:

“–Ebû Abdurrahman! Keşke bize her gün vaaz etsen” dedi.

İbn-i Mes’ûd (r.a) şunları söyledi:

“–Sizi usandırmamak için her gün vaaz etmiyorum. Nitekim Rasûlullah (s.a.v) de bıkıp usanmayalım diye, dinlemeye istekli olduğumuz günleri kollardı.” (Buhârî, İlim, 12)

SAKIN HALKI KURANDAN USANDIRMA!

İkrime (r.a) ise şöyle der:

“İbn-i Abbas (r.a) bana buyurdu ki:

«–İnsanlara her Cuma bir kere konuşma yap! Buna uymazsan (haftada) iki kere olsun. Daha çok yapmak istersen üç olsun. Sakın halkı Kur’ân’dan usandırma! Halk kendi meselelerini konuşurken, senin onlara gelip sözlerini keserek bir şeyler anlatıp onları bıktırdığını görmeyeyim. Onlar konuşurken sus ve dinle! Onlar sana gelip: “Konuş!” diye talepte bulununca, istiyorlar demektir, o zaman konuşursun. Duâ’da secî[1] meselesine dikkat et ve ondan kaçın! Zira ben, Rasûlullah (s.a.v) ve ashab-ı kiramın devrinde yaşadım, onlar duâda secî yapmıyor, bilakis ondan kaçınıyorlardı».” (Buhârî, Deavât, 20)

RUH DA BEDENİN USANDIĞI GİBİ USANIR!

İbn-i Abbas (r.a) talebeleriyle birlikte oturduğunda onlara bir müddet hadîs-i şerîf nakleder, sonra:

“–İştahımızı açın! Yâni lâtife yapın, şiir okuyun, muhakkak ki rûh da, bedenlerin usandığı gibi usanır” der ve Arapların darb-ı mesellerini anlatmaya başlardı. Sonra yine derse döner ve bunu ihtiyaç duydukça defalarca tekrarlardı. (Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye, II, 237)

NAMAZI UZUN KILDIRIP HUTBEYİ KISA KESİNİZ!

Ammâr bin Yâsir (r.a) özlü bir hutbe okumuştu. Konuşmayı zevkle dinleyen Müslümanlar ona künyesiyle hitâb ederek:

“–Ebü’l-Yakzân! Çok güzel konuştun. Hutbeyi biraz daha uzatsaydın iyi olurdu!” dediler.

O zaman Ammâr (r.a), konuşmasını neden gereğinden fazla uzatmadığını şöyle îzâh etti:

“–Ben Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’i şöyle buyururken işittim:

«Bir kişinin namazı uzun kıldırıp hutbeyi kısa kesmesi, dini iyi bildiğini gösterir. Bu sebeple namazı uzun kıldırıp hutbeyi kısa kesiniz. Çünkü öyle sözler vardır ki insanı âdeta büyüler».” (Müslim, Cuma, 47)

KOLAYLAŞTIRINIZ, ZORLAŞTIRMAYINIZ! 

Ebû Mûsâ (r.a) anlatıyor:

“Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ashabından birini herhangi bir iş için gönderdiğinde:

«Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız!» diye emir buyururlardı.” (Müslim, Cihâd, 6; Ebû Dâvûd, Edeb, 17/4835)

Hâsılı;

  • Bir muallim talebesinin hâlini simasından anlamalıdır…
  • Fuzûlî tekrarlar bıkkınlık verir…
  • Muallim zil çaldığında derse girmeli, zilin çalmasıyla da dersten çıkmalıdır. Vâiz de ezân okunmaya başladığında konuşmasını nihâyete erdirmelidir.

Dipnot:

[1] Fâsılaların, cümle ve mısra sonlarındaki kelimelerin aynı harfle bitmesi, revî uygunluğu. Cümleleri şiir okur gibi kâfiyeli söylemek.

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN EĞİTİMCİ YÖNÜ

Peygamber Efendimiz’in Eğitimci Yönü

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.