Peygamberimize Salavat Getirmenin Faziletleri
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile kalbi beraberlik için O'na salat ü selam getirip, duası ile buluşabiliriz. İşte Peygamberimize salavatı şerife getirmenin faziletleri...
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler, siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin!” (el-Ahzâb, 56)
Cenâb-ı Hak ve sayılarını kendisinden başka kimsenin bilemediği melekleri, Peygamber Efendimiz’e devamlı salât etmektedirler. O hâlde biz de hayatımızın her ânında dâimâ Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i hatırlamalı, O’na tam mânâsıyla teslîm olmalı ve çokça salât ü selâm göndermeliyiz.
Übey bin Kâ‘b -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:
“–Yâ Rasûlâllah! Ben Siz’e çok salevât-ı şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?” diye sordum.
“–Dilediğin kadar.” buyurdular.
“–Duâlarımın dörtte birini salevât-ı şerîfeye ayırsam uygun olur mu?” diye sordum.
“–Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla zaman ayırırsan senin için iyi olur.” buyurdular.
“–Öyleyse duâmın yarısını salevât-ı şerîfeye ayırayım!” dedim.
“–Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla zaman ayırırsan senin için hayırlı olur.” buyurdular. Ben yine:
“–Şu hâlde üçte ikisi yeter mi?” diye sordum.
“–İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için hayırlı olur.” buyurdular.
“–Öyleyse duâya ayırdığım zamanın hepsinde Sana salevât-ı şerîfe getirsem nasıl olur?” deyince:
“–O takdirde Allah Teâlâ, dünya ve âhirete âit bütün arzularını ihsân eyler ve günahlarını bağışlar!” buyurdular. (Tirmizî, Kıyâmet, 23/2457; Hâkim, II, 457/3578; Beyhakî, Şuab, III, 85/1418; Abdurrazzâk, II, 214)
BİLHASSA CUMA GÜNÜ SALAVAT GETİRMELİ
Salât ü selâm o kadar mühimdir ki Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizzat kendisi de peygamberlik makâmına salât ü selâmda bulunmuştur. Bunu, Cenâb-ı Hakk’ın emrini yerine getirmek ve ümmetine örnek olmak için yapmıştır.[1]
Bir mü’min, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e salât ve selâm ederse Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona daha güzeliyle[2] cevap verir. Bu da bir mü’mine mükâfât olarak yeter. Zira Peygamber Efendimiz’in duâsı Hak katında makbûldür, reddedilmez.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kimse bana salât ü selâm getirdiği zaman, onun selâmına karşılık vermem için Allah Teâlâ rûhumu iâde eder.” (Ebû Dâvûd, Menâsik, 96)
“Kim kabrimin yanında bana salât ederse ben onu işitirim. Kim de uzaktan salât ederse o bana ulaştırılır.” (Beyhakî, Şuab, II, 215)
Bilhassa cuma günü salât ü selâm ile meşgul olmak, çok fazîletli bir ibadettir.
Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- anlatıyor:
Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Cuma günü bana çok salevât getirin! Zira o gün, meleklerin hazır ve şâhid olduğu bir gündür.[3] O gün bir kişi bana salât ettiğinde onun salâtı mutlakâ bana arz edilir. Salevât getirmeyi bırakıncaya kadar bu durum böyle devam eder.” buyurdular. Ben:
“–Vefâtınızdan sonra da mı?” diye sordum. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Evet, vefâtımdan sonra da! Allah Teâlâ peygamberlerin vücutlarını yemeyi yeryüzüne haram kılmıştır. Allâh’ın Nebîsi hayattadır ve dâimâ rızıklandırılır.” buyurdular. (İbn-i Mâce, Cenâiz, 65. Bkz. Ebû Dâvûd, Salât 201/1047, Vitir 26)
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- bu hususta şöyle demiştir:
“Her kim cuma günü Peygamberimiz’e yüz kere salevât getirirse kıyâmet günü mahşer yerine yüzü çok güzel ve nurlu olarak gelir. İnsanlar gıptayla, «Bu zât acaba hangi ameli işliyordu?» diye birbirlerine sorarlar.” (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, III, 212)
Çokça salevât-ı şerîfe getirmek, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e duyulan muhabbetin büyüklüğüne alâmettir. Bu da kişiyi neticede Allah Rasûlü’ne yaklaştırır. Nitekim hadîs-i şerîfte:
“Kıyâmet gününde insanların bana en yakın olanı, bana en çok salât ü selâm getirendir.” buyrulmuştur. (Tirmizî, Vitir, 21/484)
SALAT Ü SELAM GETİRMENİN FAZİLETLERİ
Cenâb-ı Hak, salât ü selâm getirenlerden râzı olur ve onlara öyle büyük lûtuf ve ihsanlarda bulunur ki târifi mümkün değildir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e bir defa salât edene, Allah Teâlâ on kat merhamet eder,[4] on hatâsını siler ve mertebesini on derece yükseltir.[5] Cebrâîl -aleyhisselâm- da bir defa salevât getirenin günahlarının affedilmesi için on defa istiğfâr eder, bir defa selâm gönderene de on defa selâm eder.[6]
Cenâb-ı Hak, bütün insanlığa rahmet olarak hediye ettiği Habîb-i Ekrem’ine karşı bîgâne kalmamıza râzı olmaz. Bu sebeple Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e salât ü selâm getirme hususunda cimrilik edenler, Cennet’in yolunu şaşırırlar.[7] Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
“Bir topluluk bir mecliste oturur da orada Allah Teâlâ Hazretleri’ni zikretmez ve Peygamber’lerine salevât getirmezlerse, bu yaptıkları büyük bir noksanlıktır ve kendileri için acı bir hasret ve nedâmet sebebi olur, aynı zamanda Allah tarafından bir cezâyı da hak etmiş olurlar. Artık Allah Teâlâ dilerse onlara azâb eder, dilerse mağfiret eder.” (Tirmizî, Deavât, 8/3380)
Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhu anh- şöyle buyurur:
“Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e (ihlâsla) salevât getirmek; günahları, suyun ateşi söndürmesinden daha çabuk yok eder. Ona (muhabbetle) selâm göndermek, pek çok köle âzâd etmekten daha fazîletlidir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i sevmek ise canların özünden ve Allah yolunda kılıç vurmaktan daha üstündür.” (Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, Beyrut 1422, VIII, 39)
[1] Bkz. Buhârî, İsti’zân, 28; Ebû Dâvûd, Salât, 18/465; Tirmizî, Salât, 117/314; İbn-i Mâce, Mesâcid, 13.
[2] Bkz. en-Nisâ, 86.
[3] Şârihler, meleklerin cuma gününe şâhit olmasını şöyle îzah ederler: Cuma günü melekler gelir, mescidlerin kapılarında durur ve gelenleri öncelik sırasına göre yazarlar. Namaz kılanlarla musâfaha eder ve onlar için istiğfarda bulunurlar. Mü’minlerin diğer amellerine de şâhitlik ederler.
[4] Bkz. Tirmizî, Vitir, 21/485. Ayrıca bkz. Müslim, Salât, 70; Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1530; Nesâî, Ezân, 37/676.
[5] Bkz. Nesâî, Sehv, 55/1290.
[6] Bkz. Nesâî, Sehv, 55/1293.
[7] Bkz. İbn-i Mâce, İkâmet, 25.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
YORUMLAR