Peygamberimize (s.a.v) Gelen Heyetler
Mescid-i Nebevî sayısız heyet ağırlamış, binlerce insanın hidayet anına şahitlik etmiştir. Temsilciler İslâm’ı burada öğrenip kabilelerine öğretmek üzere dönmüşlerdir.
İbn-i Abbâs (r.a) şöyle buyurur:
“Abdü’l-Kays kabîlesinin heyeti (Bahreyn taraflarından) Nebiyy-i Muhterem Efendimiz’in huzûruna geldikleri zaman Allah Rasûlü (s.a.v):
«‒Siz kimlerdensiniz?» yahut «‒Nerenin heyetisiniz?» diye sordular. Onlar da:
«‒Biz Rebîa kabîlelerindeniz» dediler.
Efendimiz (s.a.v):
«‒Hoş geldiniz. (Allah sizi) utandırmasın, pişman etmesin!» buyurdular. Bunun üzerine onlar:
«‒Yâ Rasûlâllah, biz sana yalnız haram aylarda gelebiliriz. Malumunuz aramızda kâfir olan Mudar kabîlesinden şu cemâat vardır. O halde bize öz olarak bir şeyler emredin de geride kalanlarımıza haber verelim ve o sebeple de Cennet’e girelim» dediler.
Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e içkileri (veya içki kaplarını) da sordular.
PEYGAMBERİMİZ ONLARA 4 ŞEY EMRETTİ
Rasûlullah (s.a.v) onlara dört şey emretti, dört şeyden de nehyetti. Onlara yalnız Allah’a îmân etmelerini emrettikten sonra:
«‒Bilir misiniz yalnız Allah’a îmân etmek ne demektir?» diye sordular. Onlar:
«‒Allah ve Rasûlü daha iyi bilir» dediler. Efendimiz (s.a.v):
«‒Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı ikâme ve zekâtı edâ etmek, Ramazan orucunu tutmak, ganîmetin beşte birini vermektir» buyurdular.
Aynı şekilde onları dört şeyden, yâni Hantem, Dubbâ’, Nakîr, Müzeffet (Mukayyer) ismini verdikleri kaplara hurma veya üzüm şırası koymaktan nehyettiler. Nihâyetinde Efendimiz (s.a.v) onlara:
«‒Bu sözlerimi ezberleyiniz ve geride bıraktığınız kabilenize ve sizden sonra gelecek nesillerinize tebliğ ediniz!» buyurdular.” (Buhârî, Îmân, 40)
Abdülkaysoğulları kabilesi, Bahreyn dolaylarında yaşayan bir Arap kabilesiydi. Mekke fethinden az evvel yola çıkan bu heyet, Medine’ye varınca, bir an evvel Allah Rasûlü’nü görmek, eline ayağına yüz sürmek için Mescid-i Nebevî’ye koştular. Fakat reisleri olan Eşecc (r.a) onlar gibi davranmadı. Devesini bağlayıp en güzel elbisesini çıkardı. Yıkanıp temizlendikten sonra onu giydi ve Allah Rasûlü’nün huzuruna öyle geldi. Onun bu hâli Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in hoşuna gitti.
Eşecc’in takdire şâyan ikinci bir hali daha görüldü. Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, Abdülkaysoğullarına:
“‒Kendiniz ve kavminiz adına bana bîat ediyor musunuz?” diye sorunca herkes:
“‒Evet, ediyoruz” dediler.
O zaman Eşecc (r.a) söz alarak kendi adlarına bîat edeceklerini, fakat kavimleri adına bu sözü veremeyeceklerini söyledi. Geri dönüp giderken kendileriyle birlikte kavimlerini dine dâvet edecek bir mürşid gönderilmesini teklif etti. Bu mürşidin dâvetine uyanların artık kendilerinden olacağını, İslâm’ı kabul etmeyenlerle de savaşacaklarını ifade etti.
Onun bu sözlerini Rasûlullah (s.a.v) pek beğendiler ve kendisine:
“‒Sende Allah’ın sevdiği iki haslet vardır: Yumuşak huyluluk ve ihtiyatkârlık” buyurdular.[1]
O zaman Eşec:
“‒Bu hasletler bende eskiden beri mi vardı, yoksa yeni mi ortaya çıktı?” diye sordu.
Rasûlullah (s.a.v):
“‒Eskiden beri vardı” buyurunca, Eşec (r.a):
“‒Beni sevdiği iki husûsiyetle yaratan yüce Allah’a hamd ederim” dedi. (Bkz. Ebû Dâvûd, Edeb 149/5225; Ahmed, IV, 205)
[1] Müslim, Îmân 25, 26. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Edeb 149; Tirmizî, Birr 66; İbn; Mâce, Zühd 18.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Mescid-i Nebevi'den 111 Hatıra, Erkam Yayınları