Peygamberimizi Ağlatan Endişe

Şahsiyeti

Allah Resûlü’nün ümmetine olan engin şefkat, merhamet ve düşkünlüğünü yansıtan misâller...

O’nun ümmetine olan şefkat ve merhameti, bir annenin yavrusuna olan düşkünlüğünden daha ziyâde idi. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:

“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (et-Tevbe, 128)

O’nun ümmeti için yapmış olduğu merhamet ve şefkat dolu sayısız duâlarından biri şöyledir. Bir gün Allah Resûlü:

“Allâh’ım, ümmetimi koru, ümmetime merhamet et!” diye yalvararak ağladı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak:

“–Ey Cebrâil! -Rabbin her şeyi daha iyi bilir ama- gidip Muhammed’e niçin ağladığını sor.” buyurdu.

Cebrâil (a.s.) geldi. Resûlullah Efendimiz ona, ümmeti için duyduğu endişe sebebiyle ağladığını bildirdi. (Hazret-i Cebrâil’in dönüp durumu haber vermesi üzerine) Allah Teâlâ:

“–Ey Cebrâil! Muhammed’e git ve O’na: «Ümmetin husûsunda Sen’i râzı edeceğiz ve Sen’i asla üzmeyeceğiz.» müjdemizi ulaştır.” buyurdu. (Müslim, Îmân, 346)

ÜMMETİ İÇİN GÖZYAŞI DÖKEN PEYGAMBER

Peygamberimizin ümmetine olan merhametini sergileyen diğer bir manzarayı da Abdullah ibn-i Mesut (r.a.) şöyle nakleder:

Bir defâsında Hazret-i Peygamber:

“−Ey İbn-i Mesut! Bana Kur’ân oku!” diye emretti. Ben de:

“−Yâ Resûlallah! Kur’ân Siz’e vahyedildiği hâlde onu Siz’e ben mi okuyacağım?” dedim. Allah Resûlü:

“−Ben Kur’ân’ı başkasından dinlemeyi de severim.” buyurdu.

Ben de Nisâ Sûresi’ni okumaya başladım. Ne zaman ki;

“Her bir ümmetten bir şâhit getirdiğimiz ve Sen’i de onlara şâhit olarak gösterdiğimiz zaman hâlleri nice olacak!” (en-Nisâ, 41) âyet-i kerîmesine geldim, Allah Resûlü:

“−Kâfî!” buyurdular. O esnâda baktım ki, Resûlullah Efendimiz’in gözlerinden yaşlar akıyordu.” (Buhârî, Tefsîr, 4/9; Müslim, Müsâfirîn, 247)

Bu hâdise de, Allah Resûlü’nün ümmetine olan şefkat ve merhametini te’yîd etmektedir. Zîrâ kıyâmet günü; “Kitabını oku, bugün sana hesap sorucu olarak nefsin kâfîdir!” (el-İsrâ, 14) buyrulacak ve ümmetin günahları ortaya dökülecektir. Yukarıdaki hadîs-i şerîf de, o uhrevî manzarayı hatırlattığı için, ümmetine şefkatle dolu rakîk kalbi buna dayanamayan Peygamberimiz, inci tâneleri gibi gözyaşları dökmüştür.

MÜSLÜMANLAR AZAP GÖRECEK Mİ?

Yine Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ Hazretleri (şu âyetle) ümmetim için bana iki emân indirdi:

1. Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umûmî bir) azâp indirmeyecektir;

2. Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allah onlara azâp etmeyecektir. (el-Enfâl 33)

Ben aralarından ayrıldığımda, (Allâh’ın azâbını önleyecek ikinci emân olan) istiğfârı kıyâmete kadar ümmetimin yanında bırakıyorum.” (Tirmizî, Tefsîr, 8/3082)

Unutmamak gerekir ki, bir mü’min, Peygamberimizin muhabbetini dâimâ gönlünde taşırsa, umulur ki Cenâb-ı Hak onu cehenneminden âzâd eder, Resûlü’ne muhabbetle dolu o gönlü ateşe atmaz.

Naklettiğimiz bu rivâyetler, Allah Resûlü’nün ümmetine olan engin şefkat, merhamet ve düşkünlüğünü yansıtan sayısız misâllerden sadece birkaçıdır. Bu bakımdan Peygamber Efendimiz’in ümmetine duyduğu engin şefkate mukâbil, bizim O’na olan muhabbetimizin seviyesini ve ne kadar O’nun izinden giderek sünnetini feyz ile yaşayabildiğimizi, iç âlemimizde dâimâ mîzân etmek durumundayız.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Öyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yayınları