Peygamberimizin Abdurrahman b. Avf’a (r.a.) Duası

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in, cennetle müjdelenen sahâbîlerden Abdurrahmân ibni Avf’a (r.a.) duâsı…

PEYGAMBERİMİZİN ABDURRAHMAN İBNİ AVF’A (R.A.) DUASI

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, cennetle müjdelenen sahâbîlerden Abdurrahmân ibni Avf’a da (v. 32/652) rızkının bereketlenmesi için duâ etmiştir. Abdurrahmân ibni Avf bu duânın kabul dildiğini şöyle anlatmıştır:

“Söz gelimi bir taşı kaldıracak kadar gayret sarfetsem, Allah’ın lütfu sâyesinde, oradan altın çıkacağını umardım.” Nitekim Abdurrahmân ibni Avf vefât ettiği zaman, onun geride bıraktığı külçe altınları, gömüldüğü yerden çıkartan ve onları mirasçılar arasında paylaştırmak maksadıyla kazmalarla kıranların elleri şişip su toplamıştı.

Mirası taksim edilince, dört hanımından her biri, seksener bin veya yüzer bin dirhem/dinar almıştı. Söylendiğine göre Abdurrahmân ibni Avf, hastalığı sırasında hanımlarından birini boşamış, onunla seksen bin dirhem/dinardan fazla bir meblağ üzerinden anlaşma yapılmıştı. O hayattayken yaptığı herkesçe bilinen yardımları ve bağışları dışında, elli bin altının dağıtılmasını da vasiyet etmişti. Onun belli başlı yardımları arasında şunlar söylenebilir:

Bir defasında, bir günde elli köleyi azat etmişti.

Bir başka günde, bir ticaret kervanını, üzerinde çeşit çeşit yiyecekler ve giyecekler bulunan yedi yüz devesiyle birlikte, hattâ develerin sırtındaki semer ve palanlara dokunmadan, hepsini Allah rızâsı için bağışlamıştı.

Peygamberimiz aleyhisselâm, Muâviye bin Ebî Süfyân’a (v. 60/680), şehirleri yönetmesi için duâ etti,1 o da yönetimi elde etti.2

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, Allah Teâlâ’ya, Sa‘d ibni Ebî Vakkãs (v. 55/675) radıyallahu anhın duâsını kabul etmesi için de niyâzda bulunmuştu. Sa‘d kime duâ etse, duâsı mutlaka kabul edilirdi.3

Peygamber aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakk’a, İslâm’ı Hz. Ömer veya Ebû Cehil ile güçlendirmesi için duâ etmiş, Hz. Ömer hakkındaki duâsı kabul olunmuştu.

Peygamber Efendimiz: Allahım! Şu iki kişiden: Ebû Cehil veya Ömer ibni Hattâb’dan en sevdiğin hangisiyse, onunla İslâm’ı güçlendir!” diye duâ etmişti. Daha sonra şöyle buyurdu: “Onlardan Allah’ın en sevdiği Ömer’di.”4

Abdullah ibni Mes’ûd radıyallahu anh: “Ömer’in Müslüman olduğu günden itibâren biz güç kuvvet kazandık.”5 diyerek konuya açıklık getirmişti.

Dipnotlar:

  1. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Muâviye bin Ebî Süfyân hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım ona yazıyı, hesabı öğret ve kendisine şehirleri yönetme gücü ver!” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr [Selefî], XIX, 439, nr. 1066; Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, IX, 356-357).
  2. Muâviye bin Ebî Süfyân, Mekke Fethi sırasında babası Ebû Süfyân ile birlikte Müslüman oldu. Resûl-i Ekrem’in kâtipliğini yaptı. Hz. Ömer devrinde Ürdün ve Dımaşk vâlisi, Hz. Osmân devrinde Suriye genel vâlisi oldu. Hz. Osmân’ın şehid edilmesinden sonra halife olan Hz. Ali’den, Hz. Osmân’ın akrabası sıfatıyla, onun katillerinin bulunup cezâlandırılmasını istedi ve Hz. Ali’ye bîat etmedi. Aralarında çıkan anlaşmazlık yüzünden Sıffîn Savaşı meydana geldi. Hz. Ali’nin şehid edilmesinden sonra halife olan oğlu Hz. Hasan ile anlaşarak onu hilâfetten vazgeçirdi. Ancak Resûl-i Ekrem Efendimiz: “Peygamberin sünnetine uygun halifelik otuz yıldır. Sonra Allah Teâlâ saltanatı getirecektir (veya mülküne dilediğini getirecektir)” (Ebû Dâvûd, Sünnet 8, nr. 4646) veya: “Halifelik ümmetimde otuz senedir.” (Tirmizî, Fiten 48, nr. 2226) buyurduğu için Muâviye bin Ebî Süfyân halife değil, emîr kabul edilmiştir. Onun devrinde, 49 (662) yılında İstanbul karadan ve denizden kuşatıldı. Doğu’da Buhârâ ve Semerkant’a kadar çeşitli yerler fethedildi. Muâviye bin Ebî Süfyân, Peygamber Efendimiz’den 163 hadis rivâyet etmiştir.
  3. Peygamber aleyhisselâmın annesi Hz. Âmine, Benî Zühre kabilesinden olduğu için, Fahr-i Cihân Efendimiz aynı kabileden olan Sa’d ibni Ebî Vakkãs’a: “Kimin böyle dayısı var?” diye iltifat buyururdu. Bir defasında onun için: “Allahım! Sa’d Sana duâ ettiğinde kabul buyur.” demişti (Tirmizî, Menâkıb 26, nr. 3751, 3752).
  4. Tirmizî, Menâkıb 18, nr. 3681; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, II, 95.
  5. Buhârî, Fezâilü ashâbi’n-nebî 6, nr. 3684; Menâkıbü’l-ensâr 35, nr. 3863.

Kaynak: Kadı İyaz, Şifa-i Şerif

İslam ve İhsan

ABDURRAHMAN BİN AVF (R.A.) KİMDİR?

Abdurrahman Bin Avf (r.a.) Kimdir?

ABDURRAHMAN İBNİ AVF HAZRETLERİ'NİN AĞLAMASI İLE İLGİLİ HADİS

Abdurrahman İbni Avf Hazretleri'nin Ağlaması İle İlgili Hadis

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.