Peygamberimizin Allah’a Güvenmesi ile İlgili Örnekler

PEYGAMBERİMİZ

Peygamberimizin (sav.) Allah’a güveni nasıldı? Peygamberimizin (sav.) Allah’a güvenmesi ve sabrı ile ilgili örnekler...

Peygamberimiz (sav.), Allah’a son derece güvenir ve kendisini başarıya ulaştıracağına inanırdı. Hiçbir zaman bu inancını yitirmemiş, Allah’a daima güvenmiştir.

PEYGAMBERİMİZİN ALLAH’A GÜVENMESİNE VE SABRINA ÖRNEKLER

Peygamberimiz (sav.) Mekke-i Mükerreme’de yalnız ve kimsesiz kaldığı, en akla gelmeyecek felaketlere uğradığı, Uhud ve Huneyn Savaşları esnasında en ciddi tehlikelerle karşılaştığı zaman bile Allah’a olan güvenini yitirmemiştir.

Peygamberimiz (sav.), Müslümanlığı açıktan açığa ilan etmeye başladığı zaman, Kureyş kabilesinin yani Mekkelilerin ileri gelenleri amcası Ebû Tâlib’e başvurarak, “Ey Ebû Tâlib, kardeşinin oğlu tanrılarımıza hakaret ediyor, atalarımızın sapıklık içinde yaşadıklarını söylüyor, bizi de ahmaklıkla suçluyor. Bunun için ya onu korumaktan vazgeç, ya da açıktan açığa onun tarafına geç ki biz de ona göre tavır alalım.” demişlerdi.

Ebû Tâlib, durumun çok tehlikeli bir sonuca gitmekte olduğunu gördü. Çünkü Mekkeliler onu bu davadan vazgeçirmeye kararlı idiler. Kendisi de onlara karşı koyacak güçte değildi. Bunun için Ebû Tâlib Peygamberimize (sav.),

—Oğlum, bana bu kadar ağır bir yükü yükleme. Çünkü tahammül edemiyorum, dedi. Peygamberimiz (sav.), kendisini koruyan amcasının bundan vazgeçmek niyetinde olduğunu ifade eden bu sözleri karşısında bile Allah’a olan güveni sarsılmamış:

—Amca, Allah’a yemin ederim ki bu adamlar bir elime güneşi, öteki elime de ay’ı koysalar, Peygamberliğimden zerre kadar ayrılmam. Ya Allah Teala, Peygamberliğimi ifa etmek için bana kuvvet verir, ya da bu uğurda kendimi feda ederim, demişti. Bu sözlerden Ebû Tâlib o kadar etkilenmiş ki,

—Git oğlum, hiç kimse senin bir kılına dokunamaz, demekten kendini alamamıştı. (İbn Hişam, I, 266.)

Peygamberimiz (sav.) Necid savaşından dönüyordu, yorulmuşlardı. Arkadaşları ile birlikte bir ağacın gölgesinde istirahata çekilmişler, hepsi de uyumuştu. Peygamberimizin (sav.) kılıcı ağaçta asılı idi. Bu sırada oradan geçmekte olan bir Bedevi bu durumdan yararlanarak, Peygamberimizin (sav.) kılıcını almış, kınından çekmiş ve Peygamberimize (sav.) hücum etmişti. Peygamberimiz (sav.) uyanmış, Bedevinin üzerine yürüdüğünü görmüştü. Bedevi,

—Seni elimden şimdi kim kurtaracak! diye bağırdı. Peygamberimiz (sav.) hiç telaşlanmadan,

—Allah, kurtaracak, diye cevap verdi. Bu cevap karşısında sarsılan Bedevinin elindeki kılıç yere düşmüştü. (Buhârî, “Meğâzî”, 31, Müslim, “Fedâil”, 4.)

Peygamberimiz (sav.) Allah’a son derece güvenmekle birlikte kendisine düşen görevleri de eksiksiz yapardı. Bunun en güzel örneği Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicreti esnasındaki davranışıdır. Önce Allah’ın hicret emrini saklı tutmuş, Hz. Ebubekir’den başkasına söylememişti. Sonra Hz. Ali’yi (ra.) yatağına koymuş, geceyi yatağında geçirmesini emretmişti. Daha sonra gideceği istikamete ters bir yerde olan Sevr mağarasına sığınmıştı. Bütün bunlar o gün için alınabilecek tedbirlerdi.

Peygamberimiz (sav.) bunların hiçbirisini ihmal etmemiş, her türlü tedbiri almış, sonra da Allah’a güvenmişti. Onun için Peygamberimiz (sav.), devesini salıverip Allah’a havale ettiğini söyleyen kimseye,

—Deveni bağla, sonra Allah’a güven, (Tirmizî, Kıyâmet, 60/2517) buyurmuştur.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet