Peygamberimizin Allah’a Muhabbeti

İMAN

Peygamberimizin (sav.) Allâh’a muhabbeti nasıldı? Peygamberimizin (sav.) vefât etmeden Allâh’a nasıl duâ etti?

Allâh’a muhabbet mevzuunda zirve şahsiyet, hiç şüphesiz Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir.

PEYGAMBERİMİZİN ALLAH’A MUHABBETİ

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem, duâlarında Allah Teâlâ’nın muhabbetini talep ederek, Dâvûd -aleyhisselâm-’ın şu niyâzını tekrâr ederdi:

“Allâh’ım! Sen’den muhabbetini, Sen’i sevenlerin muhabbetini ve Sen’in sevgine ulaştıracak ameli talep ediyorum. Allâh’ım! Sen’in muhabbetini bana nefsimden, âilemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl!” (Tirmizî, Deavât, 72/3490)

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bu husustaki diğer bir duâsı da şöyledir:

“Allâh’ım! Beni, Sen’in muhabbetinle ve sevgisi Sen’in katında fayda verecek olan kimsenin muhabbetiyle rızıklandır. Allâh’ım! Bana ihsân ettiğin ve benim de kendilerini sevdiğim nîmetleri, Sen’in sevdiğin ve râzı olduğun amelleri işleyebilmem husûsunda bir kuvvet kıl. Allâh’ım! İstediğim hâlde bana vermediğin şeyleri de, zihnimi Sen’in sevdiğin şeylerle meşgul etmeme ve tamâmen Sen’in tâatine yönelmeme bir sebep kıl.” (Tirmizî, Deavât, 73/3491)

“Seven sevdiğini dilinden düşürmez, dâimâ onu düşünür.” kâidesince, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de her hâlükârda Allâh’ı zikir üzere bulunur, dâimâ O’nun sıfatları, kudret ve azamet tecellîleri ve lûtfettiği nîmetleri üzerinde tefekkür ederek her hareketinde Rabbine duâ ederdi. Nitekim bir yere girerken, oradan çıkarken, otururken, kalkarken, bir işe başlarken, onu bitirirken, muhtelif zaman ve mekânlarda yaptığı duâlar, ashâb-ı kirâmın ezberlemekten neredeyse âciz kalacağı miktarlara ulaşmış ve Efendimiz’den kısa ve öz duâlar talep etmelerine sebep olmuştur.

Peygamberimizin Son Duası

Bütün ömrünü Allah Teâlâ’nın muhabbet ve iştiyâkı ile geçiren Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Rabbine vuslat ânını da bir şeb-i arûs (düğün gecesi) heyecânı ile karşılamıştır. Âişe vâlidemiz şöyle anlatır:

“Allah Rasûlü son anlarını yaşarken, mübârek başı benim göğsüme yaslı bulunuyordu. Ben; «–Ey insanların Rabbi! Hastalığı gider! Gerçek hekim, hakîki şifâ verici, ancak Sen’sin!» diyerek şifâ diliyordum. Peygamber Efendimiz ise:

«–Hayır! Allâh’ım beni Refîk-ı A’lâ’ya kavuştur. Ey Allâh’ım! Bana mağfiret et! Bana rahmetini ihsân et! Beni Refîk-ı A’lâ’ya (en yüce Dost’a) kavuştur!» diyerek duâya devâm ediyordu.” (Ahmed, VI, 108, 231)

Diğer bir rivâyette Âişe vâlidemiz hâdisenin devâmını şöyle anlatır:

“Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sağlıklı günlerinde birçok defâ:

«Hiçbir peygamber, cennetteki makâmını görmedikçe, rûhu kabzolunmaz! Sonra, dünyâda kalmak ile makâmına gitmek arasında muhayyer bırakılır!» buyurmuştu. Kendisi hastalanıp vefâtı yaklaşınca, başı benim dizimde bulunduğu hâlde, üzerine bir baygınlık geldi. Ayılınca gözünü evin tavanına çevirdi ve:

«Allâh’ım! Refîk-ı A’lâ!» dedi. Ben o zaman:

«Rasûlullâh bizi tercih etmiyor!» dedim. Anladım ki Efendimiz’in bu temennîsi, sıhhatli zamanlarında bize söyleyip durduğu bir haberin, kendisinde tahakkuk ettiğinin bir işâretidir!” (Buhârî, Megâzî, 84; Ahmed, VI, 89)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları