Peygamberimizin Allah'a Yemin Ederek Uyardığı 4 Şey

İMAN

Müslümanların yapmaması ve unutması durumunda lanetleneceği ve Peygamberimizin (s.a.v) Allah'a (c.c) yemin ederek uyardığı dört şey nedir?

Âyet-i kerîme bu hakikati şöyle beyan buyurur:

(İsrailoğulları lânetlendiler çünkü) işledikleri kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmıyorlardı. Yaptıkları ne fena idi!” (el-Mâide, 79)

Fahr-i Kâinât Efendimiz bu âyeti şöyle tefsîr etmiştir:

“İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı:

Bir adam bir başka adama rastlar ve;

«–Bana baksana! Allah’tan kork ve yapmakta olduğun şeyi terk et! Çünkü bu sana helâl değildir.» derdi.

Fakat ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve yanında bulunmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ kalplerini birbirine benzetti.”

PEYGAMBERİMİZİN ALLAH'A YEMİN EDEREK UYARDIĞI 4 ŞEY

Rasûlullah Efendimiz bu hadîs-i şerîfin sonunda ümmetini şöyle îkaz buyurdu:

“Hayır, Allâh’a yemin ederim ki;

  • Ya iyiliği emreder,
  • Kötülükten nehyeder,
  • Zâlimin elini tutup zulmüne mâni olur,
  • Onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız;

Yahut da Allah Teâlâ kalplerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrailoğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder. (Ebû Dâvûd, Melâhim, 17/4336; Tirmizî, Tefsîr, 5/6, 7; İbn-i Mâce, Fiten, 20)

Emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker vazifesini terk etmenin, Cenâb-ı Hakk’ın gazabını nasıl celbettiğini ifade eden bir hadîs-i şerif de şöyledir:

“Allah meleklerden birine;

«–Falan şehri, halkının üzerine çevir!» diye vahyetti.

Melek;

«–Orada bir kulun var, sana bir kez göz açıncaya kadar bile isyan etmedi.» dedi. Cenâb-ı Hak;

«–Şehri onun da, diğerlerinin de üstüne çevir! Çünkü onun yüzü, (diğerlerinin yaptığı fenalıklar karşısında) bir an bile olsun değişmedi (Allah için onlara buğzetmedi.)» buyurdu.” (Heysemî, VII, 270)

Bu hâlin en bâriz misâli, ashâb-ı sebt idi. İsrailoğullarından Dâvud -aleyhisselâm- zamanında yaşamış olan bu topluluğa, Cenâb-ı Hak; cumartesi günleri avlanmayı yasaklamıştı.

Lâkin bazı fâsıklar bu yasağı çiğnemeye başladılar. Geri kalanlardan ise, kimisi onları îkāz ediyor, bu günahtan men etmeye çalışıyor; kimisi ise, vurdumduymaz davranıyor ve tebliğ vazifesini terk ediyordu. Hattâ tebliğ edenlere;

“–Niye boşuna kendinizi yoruyorsunuz?” diyorlardı.

Onlar da;

“–Onları vazgeçirmek ve vazgeçmezlerse de Rabbimiz’e karşı, vazifemizi yerine getirmiş olmak için...” diye cevap veriyorlardı.

Sonunda gazab-ı ilâhî tahakkuk etti. Azap indiğinde, görüldü ki; sadece yasağı çiğneyenler değil, onları îkāz etmeyenler de maymunlara dönüştürülmüştü. Sonra da helâk olup gittiler.

Emr-i bi’l-mâruf, Peygamberimiz’in evvelki kitaplarda da yazılmış bir vasfı idi. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Onlar, ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o Elçi’ye, o ümmî Peygamber’e uyarlar. Peygamber onlara;

  • İyiliği emreder ve
  • Onları kötülükten men eder,
  • Yine onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar,
  • Ağırlıklarını kaldırır,
  • Üzerlerindeki zincirleri çözer.

O Peygamber’e inanan, O’nu koruyup destekleyen, O’na yardım eden ve O’nunla birlikte gönderilen nûra uyanlar; işte kurtuluşa erenler, bunlardır.” (el-A‘râf, 157)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hidayetlere Vesile Olmak, Yüzakı Yayıncılık

BENZER HABERLER