Peygamberimizin Eğitim Metodunda Anlatımı Yeminle Pekiştirmek

Yemin etmek özellikle Arap dilinde daha fazla kullanılan bir pekiştirme usûlüdür. İfadenin güç kazanması ve meselenin ehemmiyetini göstermek için Peygamberimizin kullandığı yeminle pekiştirme üslübu...

Yemin etmek özellikle Arap dilinde daha fazla kullanılan bir pekiştirme usûlüdür. Cenâb-ı Hak, dikkatimizi çekmek istediği kevnî ve rûhânî varlıklara yemin etmiş, zihinleri yeminin cevabı olarak gelen esas cümleye hazırlamıştır:

“İncire, zeytine, Sînâ Dağı’na ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (et-Tîn, 1-5)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; yemin üslûbunu, ifadenin güç kazanması ve meselenin ehemmiyetini göstermek için kullanırdı. Bu metotla aynı zamanda dikkatleri de söyleyeceği söze çekmiş olurdu.

Ebû Hüreyre’den rivâyet edildiğine göre Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Vallâhi îmân etmiş olmaz. Vallâhi îmân etmiş olmaz. Vallâhi îmân etmiş olmaz!” buyurdu.

Sahâbîler;

“–Kim îmân etmiş olmaz, yâ Rasûlâllah?” diye sordular. Efendimiz;

“–Yapacağı fenalıklardan komşusu emniyet içinde olmayan kimse!” buyurdu. (Buhârî, Edeb, 29; Müslim, Îmân, 73; Tirmizî, Kıyâmet, 60)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Ben sizin görmediğinizi görürüm ve sizin işitmediğinizi işitirim. Semâ çatırdamaktadır. Onun çatırdaması da normaldir. Zira dört parmaklık bir boşluk yoktur ki, orada muhakkak Allâh’a secde etmek için alnını yere koymuş bir melek olmasın.

Vallâhi siz benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız. Zevcelerinizle meşgul olamaz, yollara dökülür, yüksek sesle Allah’tan yardım isterdiniz.”

Hadîsin râvîsi Ebû Zer -radıyallâhu anh- der ki:

“(O korkunç ahval ile karşılaşmaktan ise) koparılıp yenilen bir ağaç olmayı ne kadar da isterdim!” (Tirmizî, Zühd, 9/2312)

Fakat, unutulmamalıdır ki, yeminin fıkhî bazı sonuçları vardır. Ülkemizde de görüldüğü gibi, alışkanlık sâikıyla sürekli yemin ederek konuşmanın, bir te’kit değeri yoktur.

Kaynak: Osman Nûri TOPBAŞ, O'NUN EĞİTİM LİSÂNI, Yüzakı Yayıncılık

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN TEŞBİH VE TEMSİLLERLE GÜÇLÜ ANLATIM TEKNİĞİ

Peygamberimizin Teşbih ve Temsillerle Güçlü Anlatım Tekniği

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.