Peygamberimizin En Büyük Mûcizelerinden Biri

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in en büyük mûcizelerinden biride nedir? İslâm hukuku metodolojisinin en mühim sîmâlarından Karâfî, Peygamberimizin bu mucizesi için ne diyor?

Bir kişi, ancak kendi karakterine yakın kimselere tesir edebilir. Farklı karakter ve toplum kesimlerinden her insana tesir edemez.

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in en büyük mûcizelerinden biri de, her karaktere tesir edebilmesi ve her şahsiyeti tedavi ve ihyâ edebilmesidir.

Meselâ;

Bir hâkim; bir mahkûmun ızdırâbını, onun hâlet-i rûhiyesini anlayamaz. Bir mahkûm da bir hâkimin hissiyâtını tam mânâsıyla hissedemez.

Varlık içinde yüzen bir zengin, yoksulluk içinde kıvranan bir fakirin hâlini anlayamaz. Ona örnek bir şahsiyet olamaz. Tersi de böyledir.

İnsanlardan uzak mahfillerinde feylesoflar; masa başında, toplumlar adına nice nazariyeler ortaya koymuşlar, fakat cemiyetler bunlardan asla istifâde edememiştir. Çünkü onlar insanların hissiyâtına hakkıyla vâkıf olamamışlardır. Kendi hayal ve tasavvur dünyalarından dışarı çıkamamışlardır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise; mûcize şahsiyeti ve emsalsiz üsve-i hasene olan muazzam ahlâkıyla, toplumun her kesiminden insanın hâline vâkıf olmuş ve onların her birine en güzel örnek olmuştur. Fahr-i Kâinât Efendimiz; toplumun her ferdinin nabzını tutabilen, her birinin hâliyle hemhâl olabilen, ızdırâbını ve sıkıntısını hisseden ve tedavisinin de yollarını ortaya koyabilen emsalsiz bir şahsiyettir.

Yani Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bütün insanlığa hayatının her kısım ve safhasında her bakımdan müstesnâ bir güzellik ve mükemmellik sergilemiştir.

Dolayısıyla her insan, Hazret-i Pey­gamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şerefli hayatı ve sünnet-i seniyyesinde, kendisine örnek alabileceği bin bir haslet bulabilir.

Çünkü;

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ömrü boyunca yaşadığı devreler, insan hayatındaki her türlü med ve cezir tecellîleri için pek çok ideal davranış örnekleri sergiler.

EFENDİMİZ’İN RİSÂLETİ KIYÂMETE KADAR BÂKÎDİR

Peygamber Efendimiz’den önceki peygamberlerin risâletleri kendi devirleriyle mahduttur. Lâkin Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in risâleti kıyâmete kadar bâkîdir. Bu sebeple Efendimiz’in mûcizesi, kıyâmete kadar bâkî olan Kur’ân-ı Kerim olmuştur. Yine, O’nun ruhları ihyâ edici tesiri ve güzel örnekliği de kıyâmete kadar devam edecektir.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; yetimlik ve fakirliğin mahzunluğunu da yaşamış, bol bol ganîmetlerin ve hediyelerin geldiği varlık zamanını da tecrübe etmiş, her birinde en güzel davranış olgunluğunu sergilemiştir.

Peygamberliğinin ilk yıllarında ve Mekke devrinde tek başına, bir devlet gücü olmaksızın, vazifelerini hakkıyla edâ etmiş; Medine devrinde ise, tevâzu ve mes’ûliyetin zirvesinde bir hâkim ve imam olarak en güzel nümûne olmuştur.

Ticaretinde, ortaklığında, komşuluğunda, arkadaşlığında, hayırlı bir bey, baba, yeğen ve benzeri akrabalık münasebetlerinde, kumandanlığında, hitâbetinde, yardıma koşmasında, her fiilinde bütün davranış güzellikleri O’ndadır.

Fahr-i Kâinât Efendi­miz’in hayatı, âdetâ en müstesnâ güllerden derlenmiş bir buke­te benzer ki, arayanlar, kendileri için güllerin en güzellerini bütün çeşitleriyle birlikte o bukette bula­bilirler.

O, en büyük örnek ve rehber olarak; tertemiz bir kalp, müsterih bir vicdan, yüksek bir ruh ve nezih bir hayat ile kulluğu seviyelendiren azim, şecaat, şükür, tevekkül, kadere rızâ, belâlara sabır, fedâkâr­lık, kanaat, gönül zen­ginliği, merhamet, diğergâmlık, cömertlik ve tevâzu gibi kıymetli haslet ve fazîletle­rin yegâne menbaıdır.

Bize bu duygu menbaından ancak ifadeye büründüğü kadarı ulaşmıştır. Ona doğrudan şâhit olanlar, o menbadan kana kana içenler, sahâbe-i kiram ve evliyâullah olmak şerefine nâil olmuşlardır.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; irşad vazifesini, insanlık içinde bizzat kendi varlığından örnek vermek sûreti ile tamamlayan, en zirvede bir peygamber ve eşsiz bir örnektir. Kur’ânî tabirle bir «üsve-i hasene»dir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Andolsun ki, Rasûlullah’ta sizin için, Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için bir «üsve-i hasene» vardır.” (el-Ahzâb, 21)

EFENDİMİZİN HİÇBİR MUCİZESİ OLMASAYDI BU KAFİYDİ

İslâm hukuku metodolojisinin en mühim sîmâlarından Karâfî şöyle der:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in başka hiçbir mûcizesi olmasaydı, yetiştirmiş olduğu ashâb-ı kiram Allah Rasûlü’nün nübüvvetini ispata kâfî gelirdi.”

Fransız tarihçi Lamartine ise Fahr-i Kâinât Efendimiz’in muhteşem muvaffakiyetini şöyle ifade eder:

“Şayet gayenin büyüklüğü, vasıtaların küçüklüğü ve neticenin azameti, insan dehâsının üç ölçüsü ise; modern tarihin en büyük şahsiyetlerini Hazret-i Muhammed’le kıyaslamaya kim cesaret edebilir?

O şahsiyetlerin en meşhurları; ancak ordular teşkil ettiler, kanunlar çıkardılar, imparatorluklar kurdular. Fakat neticede, çoğu kez gözleri önünde ufalanan maddî kuvvetler meydana getirebildiler.

Hâlbuki O (Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-); sadece orduları, hukuk sistemlerini, imparatorlukları, kavimleri ve hânedanları değil, dünyanın üçte biri üzerindeki milyonlarca insanı da harekete geçirdi. (Şahsiyetine hayran etti.)” (A. de Lamartine, L’histore de la Turquie)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Mayıs, Sayı: 219

İslam ve İhsan

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

HZ. MUHAMMED'İN (S.A.V.) MUCİZELERİ

Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Mucizeleri

300 SAHABİNİN ŞAHİT OLDUĞU PEYGAMBERİMİZİN MUCİZESİ

300 Sahabinin Şahit Olduğu Peygamberimizin Mucizesi

MUCİZE İLE İLGİLİ HADİSLER

Mucize ile İlgili Hadisler

MUCİZE NE DEMEK?

Mucize Ne Demek?

KURAN'IN MÛCİZE OLMASI

Kuran'ın Mûcize Olması

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.