Peygamberimiz'in En Cömert Olduğu Zamanlar
Fakr u zarûret içinde kıvranan muhtaçların gözlerinde, en çok Ramazan'ın teşfrîfiyle ümit ışığı parlar. Zira zekât, fitre ve sadaka gibi mâlî ibadetler, tebessümü unutmuş nice yüzleri, bilhassa bu ayda sürûra kavuşturur.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sâlih amellerin diğer zamanlara göre çok daha fazîletli olduğu Ramazanda, bütün ibadet ve hayırlarını artırır, Rabbiyle doyumsuz bir mülâkat iklîmine girerdi. Nitekim İbn-i Abbas -radıyallahu anh- şöyle der:
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanların en cömerdi idi. O’nun en cömert olduğu zamanlar da Ramazanda Cebrâil -aleyhisselam-’ın, kendisiyle buluştuğu vakitlerdi. Cebrâil -aleyhisselam-, Ramazanın her gecesinde Peygamber Efendimizʼle buluşur, (karşılıklı) Kur’ân okurlardı. Bu sebeple Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cebrâil ile buluştuğunda, hiçbir engel tanımadan esen rahmet rüzgârlarından daha cömert davranırdı.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 5, 6, Savm 7)
FİTRELER BAYRAMDAN ÖNCE VERİLMELİ
Bu mübârek ayda fitre/fıtır sadakası, şerʼan zengin sayılan her müʼmine vâcip, hattâ bâzı mezheplere göre farzdır. Fitre, bayram namazına kadar verilirse makbul olur. Daha sonra ise, fitre dışında bir sadaka hükmüne girer.[1] Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, fakir müʼminlerin de bayrama huzurla girebilmeleri için, fitrelerin bayramdan önce verilmesini istemiş; “Onları bu (bayram) gününde aç dolaşmaktan kurtarınız!” buyurmuştur. (İbn-i Sa’d, I, 248)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu aydaki infak heyecanını, Oʼnun ümmeti olarak bizler de imkânımız ölçüsünde yaşamalıyız. “Malda, zekâttan başka da hak vardır.”[2] hakîkati mûcibince, maldan cömertliğin asgarî ölçüsü olan zekâtların dışında da infâk etmeyi, bu ayda müstesnâ bir fırsat bilmeliyiz.
İSRAF VE CİMRİLİK EBEDİ FELAKET SEBEBİDİR
Unutmayalım ki, mülk Allâh’a âittir. Geçici bir süreliğine emânet edilen malı sırf nefsine harcamak israf; kendine biriktirmekse cimriliktir. İkisi de ebedî âkıbeti felâkete çeviren çirkin vasıflardır. Müʼminin vazifesi; Allâh’ın lûtfettiği nîmetleri riyâzat hâlinde kullanmak, kifâyet miktarına kanaat etmek ve ihtiyacından fazlasını infâk etmektir. Fânî kazançları tutayım derken bâkî fırsatları elden kaçırmak, îman şuuruna aykırıdır. Bu sebeple müʼmin, ömür bahçesini böyle bir gaflet rüzgârıyla hazâna çevirmekten titizlikle sakınmalıdır.
[1] Bkz. İbn-i Mâce, Zekât, 21.
[2] Tirmizî, Zekât, 27/659-660. Ayrıca bkz. Bakara 2/177.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ramazan-ı Şerif Makaleleri