Peygamberimizin Gece İbadeti

Hz. Peygamber (s.a.v), ümmetine her konu da örnek olmuş ve örnekliği ile birlikte her daim hayatında yaşayarak bir fiil temsil etmiştir. Böyle bir örnekliğe şahit olan sahabilerin lafızlarından Peygamberimiz'in gece ibadet hayatı...

Zaman kavramı izafi bir kavramdır. Dünyanın güneş karşısında ve yüzelli milyon kilometre uzağında, 24 saatte bir defa dönmesiyle gece ve gündüz meydana gelir. Böylece yeryüzünde her an Yüce Allah anılır ve Ona ibadet edilir. Türkiye'de sabah namazı kılınırken Amerika'da akşam namazı, Çin'de öğle namazı, belki Japonya'da ikindi namazı kılınır. Aynı yerde namazlar beş vakte yayılarak, insanın fizik ve mânevî eğitimi sürüp gider. Farz namazlardan akşam, yatsı ve sabah namazı ile sünnet olan teravih gece vakti içine serpiştirilmiştir. Ancak bunlar gece uykusu dışında, uyanık olunabilen zamanlarda eda edilir. Acaba bunların dışında uykuya ayrılan süre içinde Hz. Peygamber (s.a.s) ve sahabilerin yaptıkları bir ibadet var mıdır? Günümüzde boş vakitleri olan veya gündüz mesaisini aksatmamak şartıyla gecesini değerlendirmek isteyenler için, Allah Elçisinin gece hayatını tanımakta faydalar vardır.

GECE İBADETİNE KALKANLARIN ÖVÜLDÜĞÜ ÂYETLER

Kur’ân-ı Kerim’de takva sahiplerinin dünyadaki halleri arasında, gece ibadetlerinden şöyle söz edilir:

Onlar, gecelerini, Rablerine secde ederek ve kıyamda durarak geçirirler. (Furkan, 25/64). Onlar geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde bağışlanmalarını isterlerdi. (Zâriyât, 51/ 17,18).

Korkuyla ve umarak, Rablerine dua etmek için, onların yanları yataklarından uzaklaşır ve kendilerine verdiklerimizden Allah yolunda harcarlar. (Secde, 32/ 16).

Şüphe yok ki Rabbin, senin ve yanında bulunanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını biliyor. Geceyi ve gündüzü Allah belirler. Sizin bu vakitleri tam olarak hesaba katamayacağınızı bildiğinden, tövbenizi kabul eder. (Müzzemmil, 73/20).

Ashab-ı Kiram, Allah Rasûlü’nün yolunu izleyerek gece namazına kalkardı. Henüz saatın keşfedilmediği bir dönemde gecenin ne kadar zamanında namaz kıldığını, sabaha ne kaldığını bilmeyerek ihtiyaten bütün geceyi ibadetle geçirenler hatta ayakları şişenler olurdu.

PEYGAMBERİN GECE İBADETİ

Doğrudan Nebî (s.a.s)’i, gece namazına çağıran bir âyette şöyle buyurulur: Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus fazla bir nâfile olarak, Kur’ân’la teheccüd namazı kıl. Böylece belki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır. (İsrâ, 17/79).

Makâm-ı Mahmûd (övülmüş makam); çoğunluk âlimlere göre, Hz. Muhammed’in nâil olacağı Şefâat makamı veya kendisine Livâü’l-hamd (övgü sancağı) nın verileceği makamdır.

PEYGAMBER (S.A.S)’İN MEDİNE DÖNEMİNDE İZLENEN İKİ GECESİ

İki sahabinin bizzat Allah Rasûlü’nün gece yaptığı ibadetle ilgili görgüye dayalı nakilleri şöyledir: Bunlardan birisi Hz. Peygamber (s.a.s)’in eşi Hz. Âişe olup, Abdullah İbn Ömer’in sorusu üzerine, O’nun bir gecesini şöyle anlatmıştır:

Bir gece izin isteyip abdest aldı, namaz kıldı, Kur’ân okudu, uzun uzun ağladı, sabah namazı için Bilal (r.a) gelmişti. Geçmiş ve gelecek günahları affedildiği halde niçin bu kadar kendini üzdüğünü sorması üzerine, Nebî (s.a.s) Ben çok şükreden bir kul olmayayım mı? Üstelik Allah bu gece, Âl-i İmran Sûresi’nin son on âyetini indirdi. Vay! bunu okuyup da, bu konuda düşünmeyene! Başka bir rivayette, Vay! Bunu çeneleri arasında çiğneyip de bu konuda düşünmeyenlere! buyurdu. (bk. Buhârî, Teheccüd, 6; Müslim, Münâfikûn, 79-81; Tirmizî, Salât, 187).

Diğer sahâbî Abdullah İbn Abbas (r. anhümâ) dır. İbn Abbas, teyzesi ve Allah Elçisi’nin eşi olan Meymûne (r.anhâ)’nin evinde gecelemiş ve Nebî (s.a.s)’in bir gecelik ibadetini şöyle anlatmıştır: Nebî (s.a.s) gecenin son üçte birinde kalktı, göğe bakarak, Âlu İmran Sûresi’nin son on âyetini okudu, abdest aldı, namaz kıldı, ben de onun yaptığını yaptım, ağladı, ikişer ikişer on iki rekat ve bir rekat da vitir olmak üzere on üç rekat namaz kıldı, sonra Bilal ezan okuyunca iki rakat namaz kıldı, sonra çıkarak sabah namazını kıldırdı. (Buhârî, Tefsir, Sûre 3, bab:17, 18). Başka bir rivayette; gece yarısında veya gece yarısından biraz önce veya sonra kalktığı, Âlu İmrân Sûresi’nin sonundan on âyeti okuduğu, sonra abdest alıp, on üç rekat namaz kıldıktan sonra müezzin gelinceye kadar yatağa yaslandığı nakledilir. (bk. Buhârî, Tefsir, Sûre 3, bab:19, 20).

Rasûlüllah (s a.s)’in seherlerde kalkınca okuduğu, Âlu Imran Sûresi’nin sonundaki âyetleri, anlamını tefekkür etmek üzere aşağıda veriyoruz:

Konu başlangıcı olan ilk âyette şöyle buyurulur: Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akıl sahipleri için şüphesiz açık deliller vardır. (3/190).

RASÛLÜLLAH (S A.S)’İN SEHERLERDE KALKINCA OKUDUĞU DUALAR

1) Onlar ayakta iken, otururken ve yanları üzere yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve (şöyle derler): Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın. Seni tesbih ve tenzih ederiz. Bizi ateş azabından koru! (3/191)

Bu iki âyette müminler aklını kullanmağa çağrılmakta, fizik, kimya, biyoloji ve astronomi olaylarına dikkat çekilmektedir. Tefekkür; düşünmek ve yararlı düşünce üretmek demektir. Mü’min her durumda Allah’ı anmalıdır. Nitekim rahatsız olan İmran İbn Husayn (r.a), nasıl namaz kılacağını sorunca, Allah’ın Rasûlü şöyle buyurmuştur: Namazını ayakta kıl, buna gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yanın üzerine yatarak kıl. (Buhârî, Taksîr, 19; Tirmizî, Mevâkît, 157; İbn Mâce, İkâme, 139).

Hasan el-Basrî şöyle demiştir: İnsanlara yararlı bir konuda bir saat düşünmek, gece boyunca nâfile ibadetten daha hayırlıdır. Bişr el-Hafî şöyle demiştir: İnsanlar Allah’ın yüceliğini düşünseler, Allah’a isyan etmezlerdi. (İbn Kesîr, Muhtasar Tefsir, I, 346, 347). Diğer yandan Yüce Allah’ın hiçbir şeyi boş yere yaratmamış olması, bütün canlı veya cansız varlıkların bir yaratılış hikmeti bulunmasını gerektirir. Bu gün için en gereksiz ve yararsız gibi görülen bir bitki, hayvan veya camit bir varlığın yeni bir keşif ve icat sonunda nice yararlarının bulunduğu görülen olaylardandır.

2) Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan, onu rezil etmişsindir. Zâlimlerin hiçbir yardımcıları da yoktur. (3/192).

3) Rabbimiz! Biz: Rabbinize iman edin diyerek, imana çağıran bir davetçiyi işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı da iyilerle beraber al. (3/193).

4) Rabbimiz! Peygamberlerin vasıtasıyla bize vadettiklerini ver. Kıyamet gününde bizi rezil etme. Şüphesiz sen verdiğin sözden caymazsın. (3/194).

5) Rableri onlara şu karşılığı verdi: Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini boşa çıkarmayacağım. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyete uğrayanlar, savaşanlar ve öldürülenlerin günahlarını mutlaka örteceğim. Ve onları, Allah katından bir mükâfat olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. En güzel mükâfat Allah katındadır. (3/195)

Bu âyet, Ümmü Seleme (r. anhâ)’nın Hz. Peygamber’e: Biz, Allahu Teâlâ’nın hicret konusunda hiç kadınlardan söz ettiğini işitmiyoruz diye sorması üzerine inmiştir.Yukarıdaki dualar kadın-erkek ayırımı söz konusu olmaksızın müşterektir. Nitekim Allah müminin duasını geri çevirmeyeceğini şu âyetle bildirmiştir: Kullarım, sana beni sorunca; şüphesiz ki, Ben çok yakınım. Dua edenin duasını, dua ettiğinde kabul ederim. O halde onlar da benim emrime uysunlar ve bana iman etsinler ki, doğru yolu bulmuş olalar. (Bakara, 2/ 186).

6) İnkâr edenlerin, öyle şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın. (3/196).

Küfür ehlinin refah, sevinç ve neşe içinde bulunması, zevk ve safa içinde gezip dolaşması kimi müminlerin kalbini meşgul edebilir. Cenab-ı Hak bir sonraki âyetle bunların geçici ve aldatıcı şeyler olduğunu bildirmekte, müminlerin daha gerçekçi ve insanca bir hayat sürmelerini istemektedir.

7) Bu, az bir geçimdir. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası! (3/197).

8) Fakat Rablerinden korkanlar için, Rableri katından bir bağış olarak, içinde sürekli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İyiler için, Allah katında olan şeyler daha hayırlıdır. (3/198).

9) Kitap ehlinden, Allah’a boyun eğerek, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene iman edenler vardır. Onlar Allah’ın âyetlerini az bir değere değişmezler. İşte onların da, Rableri katında mükâfatları vardır. Şüphesiz, Allah hesabı çabuk görendir. (3/199).

10) Ey iman edenler! Sabredin, düşman karşısında sabırlı olun, direnin ve Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. (3/200).

Bu son âyette sözü edilen râbıta yapın, direnin, irtibatlı olun ifadesi üzerinde durmak istiyoruz. .Müfessirler buradaki râbıtaya; düşmana karşı disiplin içinde direnmek, sınırda veya düşman karşısında nöbet tutmak, bir namazdan sonra diğer namazı beklemek gibi anlamlar vermişlerdir. (bk. Taberî, Câmi, Mısır 1954, IV, 221; Kurtubî, Câmi, IV, 323; Râzî, Tefsir, IX, 156).

Mutasavvıflara göre râbıta; müridin şeyhini düşünerek kalbinden dünya ile ilgili şeyleri çıkarması, şeyhinin rehberliğinde kalbini Hz. Peygamber’e ve Yüce Allah’a bağlamasını ifade eder. Genel olarak her tasavvuf yolunda râbıta vardır. Daha çok Nakşibendiyye’nin terimlerindendir. Tasavvuf ehli râbıta için: ..sâdıklarla birlikte olunuz. (Tevbe, 9/ 119) âyetiyle, “Hz. Peygamber (s.a.s)’in kişi sevdiği ile beraberdir.” hadisine dayanırlar. (Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165; Tirmizî, Zühd, 50). Buna göre tasavvuftaki râbıta dolaylı yoldan Allah’a gitmek ve aracılar vasıtasıyla Onunla mânevî bağ kurmaktır. Doğrudan Yüce Allah ile mânevî bağ kuramayanlara bu şekildeki râbıta tavsiye edilmiştir. Aksi durumlarda buna gerek görülmemiştir. (bk. S. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatler, İstanbul 1990, s. 447).

Hadislerde râbıta ve ribât çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Bir gün Allah yolunda ribatta bulunmak, dünya ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır. (Buhârî, Cihâd, 73; Müslim, İmâre, 163; Nesaî, Cihâd, 39). Kim bir günlük ribatta bulunursa, bir aylık oruç ve ibadetten daha çok ecir kazanmış olur. (Nesaî, Cihâd, 39; Tirmizî, Fadâilu’l-Cihâd, 35; İbn Mâce, Cihâd, 7). Bu ve benzeri hadislerde rabata kökünden ribât ; sınırda veya düşman karşısında nöbet tutmak demektir.

Âyet ve hadislerdeki ribat ve râbıta sözcüğü dikkatlice incelendiğinde; kişinin bir yere, bir komutana bağlı olarak disiplin içinde ve bir topluluk arasında, sınır nöbetinde veya düşman karşısında direnmesi anlamı görülür. Tasavvufta da kişinin birbirini sevmesi, Peygamber ve Allah sevgisinde bütünleşmesi, birbiriyle bağlantılı olduğu bilincinde buluşması, nefis ve şeytanın olumsuz etkilerine karşı disiplinli, mânevî bir duruş ve direniş göstermesi anlamına gelir.

Diğer yandan Kur’ân-ı Kerim’de müminlerin Allah’ın ipine sımsıkı ve toplu olarak sarılması ve parçalanıp ayrılmaması istendiğine göre, Allah yolunda buluşan büyük topluluklar için rahmet ve nusret-i ilâhiyenin tecellisi umulur.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Altınoluk Dergisi, 2002 - Eylul, Sayı: 199, Sayfa: 037

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.