Peygamberimizin Gönlündeki Allah Korkusu

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in gönlünde Allah muhabbetiyle beraber nasıl bir Allah korkusu vardı? Efendimiz (s.a.v) bunu nasıl tanımlıyor ve Müslümanlara bildiriyor?

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in gönlünde Allah muhabbetiyle beraber muazzam bir Allah korkusu da vardı. Buyurdu ki:

“Sizin Allâh’ı en iyi bileniniz ve O’ndan en çok korkanınız benim.” (Buhârî, İ‘tisâm, 5; Müslim, Fezâil, 127)

Peygamberlerin fârik vasfı olan haşyet, Allâh’ın azameti karşısında O’na gerektiği şekilde kulluk vazifesini yapamadığı endişesiyle duyulan korku ve kaygı hâlidir.

Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Cenâb-ı Hakk’a şöyle ilticâ etmiştir:

“Allâh’ım! Sen’i lâyık olduğun şekilde medh ü senâdan âcizim! Sen kendini nasıl medh ü senâ etmişsen öylesin!” (Müslim, Salât, 222)

Her an mâneviyat ufkunda terakkî eden Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in gönül dünyasında bambaşka ufuklar açılıyordu. O azametli ufuklar karşısında haşyeti daha da artıyordu. Şöyle buyururdu:

“Eğer sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. (Yemezdiniz, içmezdiniz) sahrâlara dökülüp Allâh’a yüksek sesle (heyecan ve duygu derinliği içinde) yakarışta bulunurdunuz.” (Bkz. Buhârî, Tefsîru’s-Sûre, 5, 12; Müslim, Fezâil, 134; İbn-i Mâce, Zühd, 19)

Allâh’ın büyüklüğü karşısında hissettiği haşyet, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kalbini kapladığında, kendisine bahşettiği bu lutfundan dolayı Cenâb-ı Hakk’a şükretmek ve O’na kulluğunu hep sürdürebilmek için istiğfâr etmiştir.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurur:

“Vallâhi ben günde yetmiş defadan fazla, Allah’tan beni bağışlamasını diler, tevbe ederim.” (Buhârî, Deavât, 3)

“Ey insanlar! Allâh’a tevbe edip O’ndan af dileyiniz. Zira ben O’na günde yüz defa tevbe ederim.” (Müslim, Zikir, 42)

Bazı âlimler, bu istiğfârı şöyle îzâh ederler:

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; her gün «mârifetullah»ta bir miktar daha mesafe kat ediyor, bu sebeple her gün bir evvelki günün derecesi için istiğfarda bulunuyordu.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; günah işlemekten mâsum olduğu hâlde, Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerine kâmil mânâda şükredememe endişesi içinde, geceleri mübârek ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Namaz kılarlarken, mübârek göğüslerinden bir kazanın kaynamasına benzeyen bir ses gelirdi.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz sordular:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Allah sizin geçmiş ve gelecek hatalarınızı bağışlamış olduğu hâlde niçin böyle yapıyorsunuz (neden bu kadar meşakkate katlanıyorsunuz)?”

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdular:

“–Çok şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” (Buhârî, Tefsîr, 48/2; Müslim, Münâfikîn, 81)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zaman zaman öyle bir mânevî zevk ve feyz ile dolardı ki, bu hâle devamlı olarak tahammülü mümkün olmazdı. Hâssaten vahyin nüzûlü esnasında fevkalâde ızdırap çeker, inci tanesi gibi terler dökerdi. Bazen de bu istiğrak had safhaya vardığında, artık tahammül edemez hâle gelir;

“–Yâ Âişe, rûhâniyet beni istîlâ etti. Gel biraz bana söz söyle!..” diyerek beşerî iklime dönerdi. (Bkz. Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 228)

Kalbi bu kadar haşyetle dolu olmasına rağmen yine de Cenâb-ı Hak’tan haşyetten nasip niyaz ederdi:

Abdullah İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ- şöyle naklediyor:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şu duâları yapmadan önce bir meclisten kalktığı pek az olurdu:

“Allâh’ım!

  • Bize, günahla aramıza engel olacak kadar korkundan hisse ver!
  • Bizi, cennetine ulaştıracak kadar tâatini nasîb eyle!
  • Dünya musîbetlerini hafifletecek güçlü îman ver!

Allâh’ım!

  • Bizi yaşattığın müddetçe kulaklarımız, gözlerimiz ve kuvvetimizden faydalandır; ölümümüze kadar da onları devamlı kıl!
  • Bize zulmedenlerden öcümüzü Sen al!
  • Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım et!
  • Bizi dînimizde musîbete uğratma!
  • Dünyayı; en büyük düşüncemiz ve gayemiz eyleme, ilmimizin sonu kılma!
  • Bize acımayanları üzerimize musallat etme!” (Tirmizî, Deavât, 80)

İslam ve İhsan

ALLAH KORKUSUNUN FAYDALARI NELERDİR?

Allah Korkusunun Faydaları Nelerdir?

ALLAH KORKUSU İLE İLGİLİ AYETLER

Allah Korkusu ile İlgili Ayetler

ALLAH KORKUSU İLE İLGİLİ AYETLER

Allah Korkusu ile İlgili Ayetler

“ALLAH KORKUSUYLA GÖZYAŞI DÖKEN KİŞİ” HADİSİ

“Allah Korkusuyla Gözyaşı Döken Kişi” Hadisi

ALLAH KORKUSUYLA AKITILAN GÖZYAŞI DAMLASI VE ALLAH YOLUNDA DÖKÜLEN KAN DAMLASI İLE İLGİLİ HADİS

Allah Korkusuyla Akıtılan Gözyaşı Damlası ve Allah Yolunda Dökülen Kan Damlası İle İlgili Hadis

ALLAH'TAN NEDEN KORKMALIYIZ?

Allah'tan Neden Korkmalıyız?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.