Peygamberimizin Hakemliği

PEYGAMBERİMİZ

Peygamberimizin (s.a.v) Mekkeliler arasında çıkan bir olayda muhteşem ferasetiyle ortaya koyduğu çözüm ve rahatlıkla tatlıya bağlanan bir problem...

Peygamber Efendimiz, henüz risâlet vazifesinden önce fetânetini bütün kavmine sergilemişti.

Kâbe tamir edilirken Hacer-i Esved’i yerine koyma meselesinde büyük bir ihtilâf doğdu. Her kabîle bu şerefi kendisine istiyor, sulhe kavuşturma gayretleri neticesiz kalıyordu. Artık kılıçlar çekilmişti. Kan dökülmesine ramak kalmıştı.

O esnada dediler ki:

“–Bırakın mücadeleyi! Madem şu meseleyi aramızda halledemedik, Harem kapısından ilk gelecek zâtı aramızda hakem tayin edelim. Hükmüne de râzı olalım!”

Tam o esnada Harem kapısında Âlemlerin Efendisi göründü. Bunun üzerine herkesin yüzünü tatlı bir tebessüm kapladı. Çünkü gelen Muhammedü’l-Emîn’di. Kendileri câhiliyye içinde olmalarına rağmen, bütün halkın O’nun firâsetine karşı büyük bir itimadı vardı.

Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz meseleyi öğrenince, çareyi derhâl buldu. Bu şerefli vazifeye herkesi ortak edecekti.

Her kabîleden bir kişi seçti ve ridâsını çıkarıp yere yaydı. Sonra Hacer-i Esved’i ridâsının üzerine koydurup seçtiği kişilerin her birine bir ucundan tutturdu. Mübârek taşı birlikte taşıttı. Sonra da mübârek elleriyle yerine koydu. Böylece eşsiz bir basîret ve firâset bereketi sergileyerek kabîleler arası çıkabilecek muhtemel bir kavgayı önledi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; risâlet vazifesine kadar çobanlık, ticaret gibi mesleklerle maîşet temin etmişti. Lâkin nübüvvet nûrundan sonra; kumandanlık, devlet riyâseti, harpler, sulhler, kadılık ve muallimlik gibi sayısız ve her biri büyük bir kabiliyet ve tecrübe isteyen vazifeleri, muhteşem bir muvaffakiyetle icrâ etti.

Bunda iki esas vardı:

  • O’nun yegâne muallimi Allah idi…
  • Cenâb-ı Hak; O’na muhteşem bir fetânet, firâset ve basîret lutfetmişti. Zira O, kıyâmete kadar gelecek bütün insanlara ince anlayış ve düşünüşte nümûne olacaktı.

Peygamber Efendimiz; hicret ederken peşindeki müşrikleri şaşırtmak için, Medine tarafı yerine tam tersi istikamette Sevr Dağı’na doğru gitmişti. Yıllar sonra Mekke’nin fethi için yola çıktığında da kararını kimseye bildirmemiş, yine ters istikamete doğru hareket ederek, muhataplarının hazırlık yapmamasını temin etmişti.

Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali gibi zekâlarıyla temâyüz eden sahâbîlerin dahî işin başında tam mânâsıyla idrâk edemediği Hudeybiye Musâlâhası ile Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, tebliğin önündeki bütün mâniaları kaldırmış ve kısa bir zaman içinde geniş kitlelerin İslâm ile müşerref olmasını sağlamıştı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Kasım Sayı: 153