Peygamberimizin Hem Üzüldüğü Hem De Sevindiği Hadise
Cerir bin Abdullah -radıyallâhu anh- Peygamberimizin (s.a.v) hem üzüldüğü hem de bir o kadar sevindiği hadiseyi anlatıyor...
Efendimiz’in neye üzüleceği ve neye tebessüm edeceğine dair Cerir bin Abdullah -radıyallâhu anh- şu kıssayı nakleder:
“Bir gün erken vakitlerde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzûrunda idik. O esnada Mudar Kabîlesi’nden perişan bir topluluk çıkageldi. Gelenlerin üzerinde basit bir aba vardı. Bu abayı delerek başlarından geçirmişlerdi. Fakat neredeyse çıplak vaziyetteydiler.
Onları bu derece fakir ve garip görünce Allah Rasûlü’nün yüzünün rengi değişti. Hemen evine girdi. Sonra da çıkıp Bilâl’e ezan okumasını emretti, o da okudu. Sonra Bilâl kāmet getirdi ve Efendimiz namaz kıldırdı. Akabinde bir hutbe îrâd ederek şu âyet-i kerîmeyi okudu:
«Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan zevcesini var eden ve ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının! Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.» (en-Nisâ, 1)
Sonra da şu âyeti okudu:
«Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın!..» (el-Haşr, 18)
Daha sonra;
«–Her bir fert, altınından, gümüşünden, elbisesinden, bir ölçek bile olsa buğdayından, hurmasından sadaka versin. Hattâ (hiçbir imkânı olmayanlar da) yarım hurma bile olsa sadaka versin!» buyurdu.
Bunun üzerine ensardan bir adam; ağırlığından dolayı neredeyse kaldırmaktan âciz kaldığı, hattâ kaldıramadığı bir torba getirdi. Ahâlî birbiri peşine sökün edip sıraya girmişti. Sonunda yiyecek ve giyecekten iki yığın oluştuğunu gördüm.
Baktım ki Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in yüzü gülüyor, sanki altın gibi parlıyordu…” (Müslim, Zekât, 69)
PEYGAMBERİMİZ YANIMIZDAYMIŞ GİBİ
Demek ki;
Bugün de Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, yanımızda olduğu hissiyâtıyla; muhtaçlara, yoksullara, bilhassa Suriye ve benzeri beldelerden gelen gariplere, hidâyet bekleyenlere ikramda bulunmamız lâzımdır. Ancak bu şekilde Fahr-i Kâinât Efendimiz’in mübârek yüzünü tebessüm ettirebiliriz.
Sahâbe-i kiram, O’nun mübârek yüzünü tebessüm ettirmek için, O’nun davet mektubunu vermek adına kralların karşısına korkusuzca çıktılar. Dünyanın her yerine ulaşıp tebliğde bulundular. Hidâyet elçileri oldular.
Bizler hiç değilse, kendi memleketimizde hidâyet bekleyenlere, irşaddan mahrum kalanlara ulaşmalıyız. Kendimizi, O’nun takvâ dolu hayat düsturlarıyla ihyâ edip, ardından çevremizi tenvir etmeye başlamalıyız. Sadece sözlerimizle değil, hâlimizle, ahlâkımızla tebliğde bulunmalıyız.
Unutmamalıyız;
“Kim Rasûl’e itaat ederse, Allâh’a itaat etmiş olur…” (en-Nisâ, 80)
Yani;
O’na olan ittibâımız ve itaatimiz, Allâh’a itaattir.
Namazda bir kişiye selâm verilse, namaz bozulur. Lâkin Tahiyyat’ta Efendimiz’e verilen selâm, namazın bir vâcibi olmuştur.
Senenin belirli gün ve haftaları değil, her zaman ümmet olmanın bedelini ödeme gayreti içinde olmalıyız. Lâkin hâlen içinde bulunduğumuz Rebîülevvel ayı, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in velâdetini ve O’na ümmet olmamızın bahtiyarlığını bize hatırlattığı için değerlendirilmesi gereken güzel bir fırsattır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Ekim, Sayı: 224
YORUMLAR