Peygamberimizin Hicret Yolculuğunda Yol Arkadaşı Kimdir?

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hicret sırasındaki yol arkadaşı kimdir?

Allah Rasûlü (s.a.v)’in, hicret arkadaşı olarak Hz. Ebûbekir’i tercih etmesi, son günlerinde ısrarla onun imamlık yapmasını emretmesi, en yakın dostunun o olduğunu ve hilâfete en lâyık insanın yine o olduğunu gösterir.

PEYGAMBERİMİZİN HİCRET ARKADAŞI

Hz. Ebûbekir’in hicret arkadaşı olarak tercih edilmesi, “Evvel refîk sonra tarik” meselini hatırlatır. Hz. Ebûbekir (r.a) canını, malını, âilesini, her şeyini Efendimiz (s.a.v)’in uğruna fedâ etmiş bir mü’mindir. Yol arkadaşı oluğunu işitince sevincinden ağlamış, binek hayvanlarını hazırlayıp beslemiş, kızları yol azığını tedârik etmiş, genç ve akıllı oğlu istihbârat vazifesini deruhte etmiş, âzadlısı koyunları getirerek taze süt imkânı sağlamış, daha sonra yolda hizmetlerini görmüştür. Hz. Ebûbekir (r.a) kendisi de yolda devamlı sağı solu gözlemiş, herhangi bir tehlike var mı diye pürdikkat etrâfı kolaçan etmiş, istirahat vakti geldiğinde müsâit yeri bulmuş, tanzimini yaptıktan sonra Allah Rasûlü’nün istirahatini sağlamış, bu esnâda kendisi de âdeta nöbet tutup gözcülük yapmış ve yemeği hazırlamış, yanında taşıdığı ve serin durması için tedbirler aldığı suyla Efendimiz’in içeceği sütü serinletmiştir. Böylece her türlü tedbiri alan, her şeyi düşünen mükemmel bir organizatör ve yol refîki örneği sergilemiştir.

Allah Teâlâ, bu dünyada şeriatını, sebep ve müsebbeplerin gerekleri üzerine binâ etmiştir. Bu sebeple Allah Rasûlü (s.a.v) bütün vesîleleri hazırlayıp kullanmış, gerekli bütün tedbirleri alıp ihtiyatlı davranmışlardır. Şeriatın bu husustaki kânununu ortaya koyduktan sonra kalbini Allah Teâlâ’ya bağlamış, her hususta devamlı Cenâb-ı Hakk’a dayanmak gerektiğini öğretmiş, mağarada müşriklerin ayaklarını gören, yolda Sürâka’nın dörtnala geldiğini farkeden Hz. Ebûbekir’i teskin etmiş, kendisi herhangi bir korku emâresi göstermemiş, yolda da korkusuzluk ve şecaatın sembolü olarak hiç sağına soluna bakmadan yürümüşlerdir.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

İslam ve İhsan

İSLAM’DA HİCRET VE ÖNEMİ

İslam’da Hicret ve Önemi

PEYGAMBER EFENDİMİZİN MEKKE’DEN MEDİNE’YE HİCRETİ

Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye Hicreti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.