Peygamberimizin Kâbe’nin Yeniden İnşâsında Çalışması

Peygamber (s.a.v.) Efendimizin gençlik döneminde Kâbe’nin yeniden inşâsında çalışması.

Allah Rasûlü’nün gençlik yıllarına ait bir hatıraya göz atalım:

Yangınlar, seller ve üzerinden uzun zaman geçmesi sebebiyle yıkılacak hâle gelen Kâbe’yi Kureyş, bi’sete yakın senelerde yeni­den inşa etmek istemişti. Bu şerefli hizmete erkek, kadın, yaşlı, çocuk bütün Kureyş iştirak etti.

Câbir bin Abdullah (r.a) şöyle anlatır:

“Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Kureyş ile birlikte Kâbe’nin binâsı için taş taşıyordu. İzârı (peştamal gibi olan elbisesi) de üzerinde idi. Muhterem amcası Abbâs (r.a):

«‒Kardeşimin oğlu, (insanlardan uzaktayken[1]) şu izârını çözüp omuzlarının üstüne koysan da taşıyacağın taşa siper etsen (omzun acımasa)!» dedi.

Efendimiz (s.a.v) izârını çözüp omuzlarının üzerine koymak isteyince hemen kendinden geçerek yere düşüverdi. İşte o günden sonra Efendimiz (s.a.v) hiçbir vakit elbisesiz görülmedi. SallAllahu aleyhi ve sellem…” (Buhârî, Salât, 8)

Bu konudaki diğer rivayet şöyledir:

Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.v), Kâbe yeniden inşâ edilirken amcası Abbâs ile birlikte taş taşıyordu. Abbâs (r.a), taşların çıplak omzunu incitmemesi için Efendimiz’e:

“–Elbiseni omzuna koy!” dedi.

Efendimiz (s.a.v), (insanlardan uzak oldukları bir yerde[2]) elbisesini omzuna koymak istediği sırada yere yığıldı ve gözlerini semâya dikerek amcasına:

“–Bana elbisemi ver!” dedi. Hemen onu alıp üzerine örttü. (Buhârî, Hac, 42)

İmâm Zührî (r.a), bu esnâda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in henüz bülûğa ermediğini rivâyet eder. Buna göre Kâbe’nin yeniden inşâsı daha erken bir vakitte olmuş demektir.

Dipnotlar:

[1] İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, III, 441. [2] İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, III, 441.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Mescid-i Haram’dan 111 Hatıra, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KABE’NİN İNŞASI

Kabe’nin İnşası

KABE NASIL İNŞA EDİLDİ?

Kabe Nasıl İnşa Edildi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.