Peygamberimizin Kahramanlığı ile İlgili Hadisler

Peygamberimiz (s.a.v.) nasıl savaşırdı? Cihad meydanında mücahid bir peygamber: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) cesareti ve kahramanlıkları ile ilgili hadislerden bazıları...

Kalb, tekallüb eden, yani her an şekil ve görüş değiştiren bir varlık olduğuna göre bu, hüsn-ü istîmal edilerek, ulvî yollara, emellere yöneltilecek olursa, Allahü Teâlâ’nın izni ile baha biçilemeyen bir cevher haline gelir.

Meselâ salih ve sâdıklarla ülfet edildiğinde kalb, yani gönül âlemi inkişaf eder, hakikati görür. Fasıklarla ülfet edildiğinde, kalb nefsin yardımı ile sahibini, fısk u fücur ehlinden eyler. Münafık kimselerle ülfet edildiğinde, kalb safiyetini, temizliğini kaybeder, zamanla o kalb sahibini, münafıklardan, kötülerden eyler. Dinî itikadı zayıf insanlarla ülfet edildiğinde kalb, şeytanın da iğvâsı ile bocalar, sahibinde şüphecilik, tereddüt, istikrarsızlık hâli kendini gösterir, daima içindeki vesvese kendini yer, bitirir, sonunda itikatsızlardan olur.

Daima bunlara şâhid olmaktayız. Çok kötüler vardır ki iyilerle ülfet ettiklerinde, onların cemiyetlerinde bulunup, sohbetlerinden, güzel ahlâklarından (Cenâb-ı Hakk’ın izni ile) istifâde ederek, rah-ı müstakime vasıl olmuşlardır ve olmaktadırlar.

Çok iyiler de, akılsızlıkları dolayısıyla, kötü arkadaşlarla ülfet etmektedirler. Bu irfansızlıklarının neticesi olarak da, fâsıklığa, münafıklığa, hatta dinsizlik belâsına düşmektedirler.

PEYGAMBERİMİZİN KAHRAMANLIĞI İLE İLGİLİ BAZI HADİSLER

Ebû Hureyre -radıyallahu anh- rivayet eder: Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular:

“Kim gaza ve cihad etmeksizin, cihadı arzu edip de kendi kendine (keşke ben de mücahitlerden olsaydım) demeksizin vefat ederse münafıklık huyundan bir şube üzerine ölmüş olur.” (Müslim, İmâre, 158, Ebû Dâvud, Cihad, 18)

Hazret-i Ali -radıyallahu anh- anlatıyor:

– Bedir’de savaş bütün şiddetiyle devam ederken bazan biz Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in arkasına sığınıyorduk. Hepimizin en cesuru o idi. Düşman saflarına en yakın yerde o bulunurdu.” (Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

Huneyn Savaşı’nda düşman savleti karşısında, İslâm ordusu geri çekilmek zorunda kalmıştı. Fakat Allah’ın Rasûlü yerinde sebat ettikden başka, hayvanını mütemadiyen ileri sürmüş, düşman her taraftan, onu hedef almıştı. Vak’aya iştirak eden Berâ -radıyallahu anh-’a soruldukta:

– Sen de o gün ric’at edenler içinde miydin? O da:

– Evet, Ben de ric’at edenler arasında idim. Fakat şehâdet ederim ki, Hazret-i Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yerinden bir adım gerilemedi. Savaş, vahşi bir yangın gibi yayıldığı zaman hepimiz Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-’in etrafına sığındık. O’nun yanında durmak en büyük cesâret kaynağımızdı, buyurmuştur. (Müslim)

Enes b Sabit -radıyallahu anh- anlatıyor:

– Bizim hepimizin en cesuru Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’di. Bir gün Medine’de düşmanın şehre girdiği haberi yayıldı. Herkes müdafaaya hazırlandı. Fakat Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-, derhal hareket ederek eyerlenmesini bile beklemeden atın sırtına atlamışlar, şehrin istilaya uğradığı söylenen kısmına koşmuşlardı. Allah’ın Rasûlü her tarafı teftiş ettikten sonra geri dönerek herkesi teskin ile korkanların korkusunu gidermişti. (Buhârî, İbn-i Hanbel)

Ebû Hureyre -radıyallahu anh- anlatıyor:

Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu işittim:

– “Nefsim, kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki bütün mü’minlerin, benim bulunduğum her savaşa katılmak arzuları olmasa ve orduya vasıta temin etme kaygısı bulunmasa idi, istisnasız bütün savaşlara katılırdım.

Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah’a yemin olsun ki, Allah yolunda şehid olup dirilmek, tekrar tekrar şehid olup dirilmek ve sonunda yine şehid olmak isterdim.” (Sâdık Dânâ, İslam Kahramanları-1, s. 10.)

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN CESARET VE KAHRAMANLIKLARI

Peygamber Efendimiz’in Cesaret ve Kahramanlıkları

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.