Peygamberimizin Namaz Kıldığı Vakit ile İlgili Hadisler

Rasûlullah’ın (sav.) namaz kıldığı vakit ile ilgili hadisler…

Muhammed bin Âmr radıyallahu anhdan:

Câbir radıyallahu anhdan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin namazları hangi vakitlerde kıldığını sorduk. Câbir şöyle dedi: Öğleyi tam gündüzün yarısında, ikindiyi güneş diri iken, akşamı güneş batınca, yatsıyı cemaat çok olursa acele eder, az olursa tehir ederdi. Sabahı da alaca karanlık iken kılardı. (256) (Ebû Dâvûd, Salât, 3/397; Buharî, Kitâb’ul-Mevâkıt, b. 17, s. 140, c. 1; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 40, n. 646, s. 446, c. 1; Nesêi, Kitâb’us-salât n. 646, s. 446, c. 1; Nesêi, Kitâb’us-Salât, n. 528, c. 1)

Hadisin Açıklaması

Güneşin, diriliği sıcaklık ve şiddetin devam etmesidir veya parlaklığının devam etmesidir. Güneşin sararması, onun ölümü sayılır.

*

Ebû Berze radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazını güneş batıya kaydığı vakit, ikindiyi birimizin Medine’nin en uzak kısmına güneş sararmadan gidip gelebileceği bir zamanda kılardı. Akşamı unuttum. Yatsıyı gecenin üçte birine ve yarısına tehirde beis görmezdi.

Dedi ki: Ama yatsıyı kılmadan yatmayı ve kıldıktan sonra konuşmayı hoş görmezdi. Sabah namazını bizden birimiz daha önce bildiği bir arkadaşın simasını tanıyabileceği bir zamanda kılardı. Sabah namazında 60’la yüz ayet arasında kıraatte bulunurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 3/398; Buharî, Kitâb’us-Salât, b. 11, s. 137, c. 1; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 40, n. 647, s. 441, c. 1; Nesêi, Kitâb-us-Salât, b. 9, n. 496, s. 246, c. 1; İbn-i Mâce Kitâb’us-Salât, b. 5, n. 682, s. 223, c. 1)

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KUR’AN VE SÜNNETE GÖRE NAMAZ VAKİTLERİ

Kur’an ve Sünnete Göre Namaz Vakitleri

PEYGAMBER EFENDİMİZ NAMAZ VAKİTLERİNİ NASIL ÖĞRENDİ?

Peygamber Efendimiz Namaz Vakitlerini Nasıl Öğrendi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.