Peygamberimizin Sabır ve Şefkatinin Ne Kadar Geniş Olduğunu Gösteren Bir Kıssa

Peygamberimizin (s.a.v) sabır ve şefkatinin ne kadar geniş olduğunu gösteren kıssalar ve çıkarmamız gereken dersler, ibretler.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sabır ve şefkatinin ne kadar geniş olduğunu gösteren bir kıssa:

Câhil bedevînin biri, Mescid-i Nebevî’de küçük abdestini bozmuştu. Sahâbîler hemen onu azarlamaya başladılar. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Adamı kendi hâline bırakın! Abdest bozduğu yere bir kova su dökün. Siz kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil.” buyurdu. (Buhârî, Vudû’, 58, Edeb, 80)

Rasûlullah Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in affediciliği, bununla sınırlı değildi.

Mekke fethedildiğinde; yıllarca mü’minlere zulmetmiş, canlarına ve mallarına kastetmiş, kendilerini memleketlerinden çıkarmış olan müşriklerin hepsi Efendimiz’in karşısına dizilmiş ve O’nun vereceği hükmü beklemek üzere boyunlarını bükmüştü. Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz istese, bir emriyle hepsinin zulmüne karşı bir kısas yapabilirdi.

Fakat Âlemlere Rahmet -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, o gün büyük bir af îlân ederek gönülleri fethetti.

Zira O’nun murâdı; hak etmiş bile olsalar, insanların helâk olması değil, bilâkis bütün hataları, kusurları ve günahlarına rağmen herkesin hidâyet pınarında yıkanıp arınması idi.

İşte Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu yüce hassâsiyeti; günaha duyulan nefreti, günahkâra taşırmamak ve ne kadar kusurlu olursa olsun Rabbimiz’in kullarına Hakk’ın şefkat ve merhamet nazarıyla bakabilmek fazîletidir. Bu da ancak nebevî bir terbiye ile elde edilebilecek bir takvâ hâlidir.

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında Abdullah adında biri vardı. Bu zât, yaptığı şakalarla Hazret-i Peygamber’i güldürürdü. İçki içmesi sebebiyle de Rasûl-i Ekrem, onu zaman zaman cezalandırırdı…

Bir gün yine böyle bir ceza faslı bitip Abdullah da gittikten sonra, oradakilerden biri;

“–Allâh’ım, ona lânet et!” diye bedduâ etti. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Böyle demeyiniz, kardeşinizin aleyhinde şeytana yardım etmeyiniz. Vallâhi ben onun, Allâh’ı ve Rasûlü’nü sevdiğini biliyorum. Ona bedduâ edeceğinize;

«Allâh’ım! Onu bağışla. Allâh’ım! Ona merhamet et!» diye duâ ediniz.” buyurdu. (Buhârî, Hudûd, 4, 5; Ebû Dâvûd, Hudûd, 35)

Yani Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in işi dâimâ cehennemden insan kurtarmaktı.

En büyük sevinci, insanların hidâyetine vesile olabilmekti.

Bir köle müslüman olurdu, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sevinirdi.

“Bir kişi cehennemden kurtuldu!” buyururdu.

  • Bedir esirlerine şefkatin âzamîsini gösterdi. Sahâbîler, Medine’ye dönerken, binekler yetersizdi. Esirlerle o bineklere nöbetleşe bindiler. Onlara yiyeceklerinin iyisini verdiler. Güzel muâmelede bulundular. Esirlerin çoğu bu güzel muâmele neticesinde İslâm ile şereflendi.

Hâsılı;

Rasûlullah Efendimiz, Âlemlere Rahmet idi. Dolayısıyla, bir mü’minin de Rahmet İnsanı olması lâzımdır.

Rahmet insanı, dâimâ merhamet ve şefkat tevzî edecek. Bilhassa hidâyet bekleyenlere merhamet edecek. Onlara şefkatle muâmele edecek.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Temmuz, Sayı: 233

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN ÜMMETİNE OLAN MERHAMETİ

Peygamberimizin Ümmetine Olan Merhameti

PEYGAMBERİMİZİN MERHAMETİ VE AFFEDİCİLİĞİ İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Peygamberimizin Merhameti ve Affediciliği ile İlgili Örnekler

ŞEFKAT VE MERHAMET PEYGAMBERİ

Şefkat ve Merhamet Peygamberi

YARATILANA ŞEFKAT VE MERHAMET İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Yaratılana Şefkat ve Merhamet ile İlgili Örnekler

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN GÜZEL AHLAKI İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Peygamber Efendimiz’in Güzel Ahlakı ile İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.