Peygamberimizin Talim ve Terbiyede Hassasiyeti
Peygamberimiz sahabeleri hangi durumlarda bağırarak uyarırdı? Peygamberimiz neden "Cehennemde yanacak ökçelere yazıklar olsun." demiştir? Abdestte ayakları az su ile yıkamak doğru mudur?
Abdullah bin Amr (r.a) şöyle anlatır: (Tereddüd, Abdullah bin Amr (r.a)’dandır.) “Yaptığımız yolculukların birinde Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) geride kalmış, bize sonradan yetişmişlerdi. (O esnâda diğer) namaz vakti girmek üzereydi. Biz de abdest alıyorduk. Ayaklarımızı mesh (eder gibi az su ile yıkamaya) başladık. (Bu hâli görünce) en yüksek sesi ile iki veya üç kere: «‒Cehennem’de yanacak ökçelere yazıklar olsun!» diye nidâ buyurdular.” (Buhârî, İlim, 3)
BU HADİSTEN NE ANLAMALIYIZ?
Müslim’deki rivâyette Abdullah bin Amr (r.a) şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ile birlikte Mekke’den Medine’ye dönüyorduk. Yol üzerinde bir suya varınca, cemaat ikindi zamanı acele ederek çar çabuk abdest aldılar. Biz de o esnâda yanlarına vardık. Ökçelerine su değmediği görülüyordu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz: «‒Vay ökçelerin ateşten başına gelene!.. Abdesti tam tekmîl alın!» buyurdular.” (Müslim, Tahâret, 26)
Mühim meseleleri anlatırken bazen tabiî olarak ses yükselir. Efendimiz (s.a.v) de burada böyle yapmışlardır. Bu, O’nun tâlim metodlarından biridir. Âlim, farz ve sünnetlerin eksik yapıldığını gördüğünde buna sessiz kalmamalıdır. Derhal îkâz ve irşâd etmelidir. Gerekirse sert konuşup sesini yükseltmelidir. İkinci rivâyette geçen İsbâğu’l-vudû, abdesti güzelce almak demektir. Hadîs-i şeriflerde bunun üzerinde çok durulur. Abdestten bahseden hemen her rivâyette bu husûsa dikkat çekilir.
Meselâ birgün Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v): “–Allâh’ın kendisiyle hatâları sildiği ve dereceleri yükselttiği şeyin ne olduğunu size bildireyim mi?” buyurmuşlardı.
Ashâb-ı kirâm: “–Evet, yâ Rasûlallâh” dediler.
Bunun üzerine Allâh Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurdular: “–Zorluklara rağmen abdesti tam olarak almak, câmilere (gitmek için) atılan adımları çoğaltmak ve bir namazdan sonra diğer namazı beklemek. İşte asıl ribât bunlardır.” (Müslim, Tahâret, 41)
Ribât: Nefsi itaata bağlamak, sınır boylarında nöbet tutmak ve Allâh yolunda cihad etmek gibi manalara gelir. Âyet ve hadislerde ribât çok medhedilmiş ve onu yapanlara büyük mükâfâtlar va’dedilmiştir. Buna göre bir mü’min de, günlük ibâdetlerini usûlüne uygun bir şekilde ihlâs ve ihsân duygusu içinde yaparsa, hudud boylarında nöbet tutmuş gibi cihad ve ribât sevabı kazanır.
Yine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Sizden biri abdestini güzelce alır, sonra sâdece namaz kılmak maksadıyla evinden çıkıp mescide gelirse Allâh Teâlâ, attığı her adım sebebiyle onu bir derece yükseltir ve bir günâhını da siler. Câmiye girinceye kadar bu böyle devam eder. Mescide girdiğinde ise namazı beklediği müddetçe namazda sayılır.” (İbn-i Mâce, Mesâcid, 14)