Peygamberimizin Torun Sevgisi

Peygamber Efendimiz’in torun sevgisi nasıldı?

Sevgili Peygamberimiz, bir gün ashabıyla birlikte dâvet edildiği bir yemeğe gidiyorlardı. O esnâda Hz. Hüseyin de sokakta oynuyordu. Allah Resûlü ashabını geride bırakarak ilerlediler. Ellerini açtılar. Çocuk bir oraya bir buraya kaçmaya başladı. Peygamber Efendimiz de onunla şakalaşıyorlardı. Nihâyetinde sevgili torununu yakaladılar. Bir elleriyle çenesinin altından, diğer elleriyle de kafasının arkasını tutup onu öptüler. Sonra da:

“–Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim! Allah Teâlâ, Hüseyin’i seveni sever. Hüseyin esbâttan/torunlardan biridir.” buyurdular. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 11/144; Ahmed, IV, 172)

Efendimiz’in son cümlesinde Hz. Hüseyin’in neslinin devam edip çok olacağı, bir kabilenin büyük bir kolu hâline gelip o şekilde devam edeceği haber verilmektedir.

HZ. HASAN’I (R.A.) BAĞRINA BASTI

Resûlullah Efendimiz’in torunlarına karşı sevgi dolu davranışlarıyla alâkalı olarak Ebû Hüreyre (r.a) şöyle bir hâdise nakleder:

“Allah Resûlü ile beraber Medîne’nin çarşılarından birinde idim. Bir müddet sonra Efendimiz oradan ayrıldılar, ben de ayrıldım. Peygamberimiz, Hz. Fâtıma’nın evine gelip üç defâ:

«−Küçük nerede?» buyurduktan sonra: «Bana Hasan bin Ali’yi çağır!» buyurdular.

Hasan bin Ali (r.a) kalkıp geldi. Boynunda, güzel kokulu boncuklardan dizilmiş bir gerdanlık vardı. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz mübarek kollarını şöyle açtılar, Hasan da bu şekilde açtı. Allah Resûlü torununa bağrına bastı ve:

«Allah’ım! Ben bunu seviyorum, onu Sen de sev, onu sevenleri de sev!» diye dua buyurdular.

Resûlullah Efendimiz’in bu sözlerinden sonra artık bana hiç kimse Hasan bin Ali (r.a) kadar sevgili olmadı!” (Buhârî, Libâs, 60; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 56, 57)

“ALLAH’IM ONU SEV, ONU SEVENLERİ DE SEV!”

Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor:

“Peygamber Efendimiz gündüzün bir vaktinde evlerinden çıktılar. O bana bir şey söylemiyor, ben de ona bir şey söylemiyordum. Benî Kaynuka çarşısına kadar vardılar. Sonra oradan ayrılıp kızı Fâtıma’nın evine vardılar ve avluya oturdular:

«‒Ufaklık orada mı? Ufaklık orada mı?» diye sordular.

Hz. Hasan (r.a) bir müddet gecikti. Anlaşılan annesi ona güzel kokulu boncuklardan yapılan gerdanlığını takarak süslüyor veya saçını başını yıkayıp tarıyordu. Derken Hasan (r.a) koşarak gelip muhterem dedesinin boynuna sarıldı. Resûlullah Efendimiz onu doyasıya öpüp kokladılar ve şöyle dua ettiler:

«Allah’ım, onu sev, onu sevenleri de sev!» (Buhârî, Büyû’, 49; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 57)

ALLAH’IN ‘NAÎM CENNETLERİ’NE KOYACAĞI MÜMİNLER

Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

Hasan ile Hüseyin’i seveni ben de severim. Benim sevdiğim kişiyi Allah Teâlâ da sever. Allah Teâlâ kimi severse onu Naîm Cennetleri’ne koyar.

Kim onlara buğzeder veya taşkınlık ederse, ben de ona buğzederim. Benim buğzettiğim kimseye Allah Teâlâ da buğzeder. Allah Teâlâ kime buğzederse onu Cehennem’e atar ve onun için kalıcı bir azâb vardır.” (Heysemî, IX, 181)

Hasan ile Hüseyin’i seven kesinlikle beni sevmiş olur. Onlara buğzeden ise bana buğzetmiş olur!” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 11/143)

EVLATLARIM NEREDE?

Hz. Fâtıma’nın rivâyetine göre bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz yanına gelmiş ve:

“–Oğullarım nerede?” diye sormuşlardı. O da:

“–Ali onları götürdü!” dedi. Efendimiz dışarı çıktılar ve onları Meşrübe denilen yerde oynarken buldular. Önlerinde de biraz hurma vardı. Allah Resûlü:

“–Ey Ali! Oğullarımı sıcak iyice bastırmadan önce eve götürmeyecek misin?” buyurdular. (Hâkim, III, 180-181/4774)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Hasan ve Hüseyinden 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.