Peygamberimizin ve Müminlerin Çektiği Eziyetler

Cihat ne demektir? Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in ve müminlerin gördüğü zulümler.

Cihat; cehd (gayret etmek) ve içtihad (çalışkanlık, bir gâye için bütün aklî ve bedenî gücü sarf etmek) kelimeleriyle aynı köktendir. “Cühd” kelimesi ise “insanın yapabileceği her şey, bulabileceği bütün kuvvet” demektir.

“Cihat, mücâhede”, müşâreket / ortaklık ifade eder. Yani hakka düşman olan ve bâtılı temsil eden bir rakibe karşı îfâ edilir.

Dolayısıyla cihad; bedenî, mâlî, ilmî ve fikrî, ferdî ve içtimâî her türlü cehd ve gayreti içine alan çok geniş bir muhtevâya sahiptir.

İ‘lâ-yı kelimetullah için karşılaşılacak her türlü çileye tahammül göstermeyi içine alır.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN GÖRDÜĞÜ EZİYETLER

Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz ve sahâbe-i kirâm, Mekke devrinde müşriklerin zulmüne karşı müthiş bir sabır ve metânet sergilemişlerdir. Sayısız hâdiseden birkaç misal zikredelim:

Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz;

  • “Yalancı, kâhin, şair, mecnun” gibi nice hakaretlere uğradı.
  • Kâbe’de namaz kılarken, üzerine deve işkembesi atıldı.
  • Geçtiği yollara dikenler döküldü.
  • Yıllarca boykota mâruz kaldı.
  • Tâif’te taş yürekli müşrikler tarafından taşlandı.
  • Sayısız tehditlere ve suikastlere uğradı.

Nitekim Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, en çok çile çemberinden geçen peygamberin kendisi olduğunu ifade sadedinde;

“…Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere mâruz kaldım.” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472)

İlk Müslümanlar da benzer şekilde nice çilelere katlandılar. Bilâl-i Habeşî, Ammâr bin Yâsir, Habbâb bin Eret, Abdullah ibn-i Mesut radıyallâhu anh gibi sahâbîler, nice işkencelere mâruz kaldılar. Yâsir radıyallâhu anh ve Sümeyye radıyallâhu anhâ hunharca şehîd edildiler.

Hani sahillerde bazı taşlar vardır. Dalgalar tarafından asırlardır dövüle dövüle bütün sivrilikleri yontulmuş, pürüzlerinden kurtulmuş, buna mukâbil granit gibi de sağlamlaşarak mukâvemet kazanmışlardır. Onlar artık kolay kolay kırılamazlar.

MÜMİNLERİN ÇEKTİĞİ ZULÜMLER

“Hak (hakîkat, haklı olan) yumruklandıkça güçlenir.” denildiği gibi, bâtılın temsilcilerinden gördükleri zulüm ve işkenceler de, 13 senelik Mekke devrinde sayıca az ve maddî bakımdan son derece zayıf olan ilk mü’minlerin îmânını muazzam derecede kuvvetlendirdi. Onlar en zorlu akâid imtihanlarında muvaffak oldular, en ağır îman testlerinden yüz aklığıyla geçtiler. Tarihteki emsalleri olan;

  • Hazret-i Mûsâ’ya îmân ettikleri için Firavun tarafından kolları ve bacakları çaprazlama kestirilerek hurma dallarına astırılan sihirbazlar,
  • Ashâb-ı Uhdûd’un hendeklerde yaktığı mü’minler,
  • Taşlanarak katledilen Habîb-i Neccâr,
  • Dakyanus’un zulmü yüzünden mağaraya sığınan Ashâb-ı Kehf ve;
  • Arenalarda aslanların dişleri arasında îmanlarını koruyan ilk Îsevîler gibi,

Mekkeli ilk Müslümanlar da sergiledikleri tâvizsiz duruş ile îmanda zirveleştiler. Nâil oldukları îmânın bedelini; ağır işkencelere, baskılara tahammül ederek ödediler.

Önce Habeşistan’a, sonra Medîne’ye hicret ettiler, vatan-cüdâ oldular. Mallarını ve evlerini geride bıraktılar. Eşyaları gasp edildi. Kan bağının yerine îman bağını koydukları için, Müslüman olmalarına karşı çıkan ailelerini ve akrabalarını terk etmek zorunda kaldılar.

İşte bunlar, Kur’ân’da övülen, Allah ve Rasûl’ü­nün tezkiyesiyle iç ve dış dünyada yaşanan mukaddes bir cihâd idi.

Yine Mekke’de nâzil olan Ankebût sûresinde buyrulur:

(Nefsiyle yahut İslâm düşmanlarıyla) cihâd eden, ancak kendisi için cihâd etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir (O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).” (el-Ankebût, 6)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CİHAT NE DEMEK?

Cihat Ne Demek?

CİHAT NEDİR, NASIL YAPILIR?

Cihat Nedir, Nasıl Yapılır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.