Peygamberimizin Veda Hutbesi’ndeki İkazları
Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, bir sohbetinde Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in “Veda Hutbesi”nde değindiği konular ve Müslümanlara yaptığı ikazları anlatıyor.
VEDA HUTBESİ’NDE VERİLEN MESAJLAR
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- haccını îfâ ettikten sonra Arafat’ta, bugün Nemire Mescidi’nin bulunduğu yerde, devesinin üzerinde meşhûr “Vedâ Hutbesi”ni îrâd buyurdu:
“Ey insanlar!
Sözlerimi dikkatle dinleyiniz! Bilemiyorum, belki bu yıldan sonra sizinle burada bir daha ebedî olarak bir arada olamayacağım!
Ey insanlar!
Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübârek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, nâmuslarınız da öyle mukaddestir; bunlara her türlü tecâvüz haramdır.
Ashâbım!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak hesâba çekileceksiniz! Sakın benden sonra eski dalâletlere (sapıklıklara) dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Haberiniz olsun ki, ben, önceden gidip Havuz’un başında sizi bekleyeceğim! Diğer ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla sevineceğim. Sakın, (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayınız!
Ashâbım!
Kimin yanında bir emânet varsa, onu sâhibine versin! Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır; ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız! Allâh’ın emriyle fâizcilik artık yasaktır. Câhiliyeden kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdulmuttalib’in oğlu (amcam) Abbâs’ın fâizidir.
Ashâbım!
Câhiliye devrinde güdülen kan dâvâları da tamâmen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı, (ceddim) Abdülmuttalib’in torunu (amcazâdem) Rebîa’nın kan dâvâsıdır.
Ey insanlar!
Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurma gücünü ebedî sûrette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu da onu memnûn edecektir. Dîninizi korumak için bunlardan da sakınınız!
Ey insanlar!
Kadınların haklarına riâyet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar hakkında Allâh’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allâh’ın emâneti olarak aldınız; onların nâmuslarını ve iffetlerini Allâh adına söz vererek helâl edindiniz! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların, âile şerefini hiçbir kimseye çiğnetmemesidir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşrû bir şekilde her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. Bir kadının, kocasının izni olmadan, onun malından hiçbir şeyi, başkasına vermesi helâl olmaz!
Kölelerinize gelince; onlara yediğinizden yedirmeye, giydiğinizden giydirmeye dikkat ediniz! Affedemeyeceğiniz bir hatâ yaparlarsa, izin veriniz! Fakat onlara aslâ eziyet etmeyiniz! Çünkü onlar da Allâh’ın kuludur.
Ey mü’minler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman, müslümanın kardeşidir; böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize âit olan herhangi bir hakka tecâvüz, helâl değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun...
Haksızlık yapmayın! Haksızlığa da boyun eğmeyin! Ahâlînin haklarını gasbetmeyin!
Ashâbım!
Kendinize de zulmetmeyiniz! Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.
Ey insanlar!
Her cânî kendi suçundan bizzat mes’ûldür. Hiçbir cânînin işlediği suçun cezâsını evlâdı çekemez! Hiçbir evlâdın suçundan da babası mes’ûl edilemez!
Ey insanlar!
Cenâb-ı Hak, her hak sâhibine hakkını (Kur’ân’da) vermiştir. Vârise vasiyet etmeye lüzum yoktur.[1] Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zinâ eden için mahrûmiyet vardır. Babasından başkasına âit soy iddiâ eden soysuz, yâhut efendisinden başkasına intisâba kalkan nankör köle[2], Allâh’ın gazabına, meleklerin ve bütün müslümanların lânetine uğrasın! Cenâb-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini ne de adâlet ve şehâdetlerini kabûl eder.
Ey insanlar!
Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allâh yanında en kıymetli olanınız, O’na karşı en çok takvâ sâhibi olanınızdır. Arab’ın Arap olmayana -takvâ ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
Ey insanlar!
Devamlı olarak dönmekte olan zaman, Allâh’ın gökleri ve yerleri yarattığı günkü durumuna dönmüştür. Bir yıl, ay ölçüsüyle on iki aydır. Bunların dördü harâm olan aylardır. Bunların üçü, arka arkaya Zilkâde, Zilhicce ve Muharrem; dördüncüsü de (Cemâziye’l-âhir ile Şâban arasında olan) Receb’dir. Bu sene, harâm ayları eski yerine geldi. Hac mevsimi Zilhicce’nin onuncu gününe rastladı.
Ey mü’minler!
Size iki emânet bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldıkça, yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emânetler, Allâh’ın kitâbı Kur’ân ve Rasûlʼünün Sünnet’idir.
Ey insanlar!
Allâh’a ibâdet edin! Beş vakit namazınızı kılın! Ramazan orucunu tutun ve emirlerime itaat edin! (Ancak böyle yaptığınız takdirde) Rabbinizin cennetine girersiniz.
Ey insanlar!
Aşırı gitmekten (ifrattan) sakının! Evvelkilerin mahvolmalarının sebebi, dindeki ifratlarıydı. Hac amellerini (usûl ve âdâbını) benden öğrenin! Bilmiyorum belki bu seneden sonra bir daha sizinle burada buluşamayacağım! Bu nasîhatlerimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki, bildirilen kimse, (sözlerimi) burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhâfaza etmiş olur.”
Sözlerinin burasında Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yüz binin üzerindeki sahâbesine sordular:
“−Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar; ne diyeceksiniz?”
Bütün ashâb-ı kirâm:
“−Allâh’ın elçiliğini îfâ ettin; vazîfeni yerine getirdin, bize vasiyet ve nasîhatte bulundun, diye şehâdet ederiz!” dediler.
Bu şehâdetin ardından Varlık Nûru Efendimiz, dînin teblîğine dâir:
“−Ashâbım! Teblîğ ettim mi?.. Teblîğ ettim mi?.. Teblîğ ettim mi?..” diyerek üç defâ tasdîk aldı. Sonra ellerini semâya kaldırarak Cenâb-ı Hakk’ın şehâdetini diledi:
“Şâhid ol yâ Rab!.. Şâhid ol yâ Rab!.. Şâhid ol yâ Rab!..” (Bkz. Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56; İbn-i Mâce, Menâsik, 76, 84; Ahmed, V, 30; İbn-i Hişâm, IV, 275-276; Hamîdullâh, el-Vesâik, s. 360)
Dipnotlar:
[1] Vasiyet, mîras âyetinden evvel farz hükmünde idi. Âyetin nüzûlünden sonra bütün haklar belirlendiği için artık vasiyet, farz olmaktan çıkmıştır. Ancak kişi, isterse, malının üçte bir miktârını aşmayan kısmında vasiyette bulunabilir. [2] Kölelik mevzuundaki bir açıklama için bkz. sf. 151-154.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları
YORUMLAR