Peygamberlerin İnşa Ettikleri Mescitler

Yeryüzünde ilk inşa edilen mescit hangisidir? Peygamberlerin inşa ettikleri mescitler...

İslam tarihinde peygamberlerin inşa ettikleri mescitler;

  1. Kâbe - (İlkini) Hz. Adem (a.s.), (İlkinin temeli üzerine ikincisini) Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail (a.s.)
  2. Beyt-i Makdis - Hz. Süleyman (a.s.)
  3. Kuba Mescidi ve Mescid-i Nebi - Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)

PEYGAMBER MESCİTLERİ

Cenâb-ı Hakk’ın, mescitlere ehemmiyet vermesi dolayısıyla Müslüman toplumunda onların yeri çok mühimdir. Nitekim Kuba Mescidi ve Ravza-i Mutahhara yapılırken bizzat (s.a.s.) Efendimiz de taş taşımıştır. O şevkle ki;

Mescid-i Nebevî yapılırken kendisine:

“Yâ Rasûlâllah! Siz taşımayın, biz kâfîyiz, biz taşırız.” diyen bir sahâbîye şöyle buyurmuştur:

“Sen ey kişi! Taş taşımaya devam et. Zira Allâh’a sen Ben’den daha çok muhtaç değilsin.” Yani Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz; “Ben Allâh’a senden daha çok muhtacım.” buyurdu. (İbn Hişâm, I, 496)

Mescid inşası, insanlıkla başlar ve peygamberlerin en şerefli vazifelerinden biridir. Cenâb-ı Hak, ilk mescidi Hz. Âdem’e (a.s.) inşa ettirmiştir ki o da Kâbe’dir. Asırlar sonra Hz. İbrahim (a.s.), Kâbe’yi, oğlu Hz. İsmail (a.s.) ile birlikte tekrar inşa etmiştir. Hükümdar bir peygamber olan Hz. Süleyman (a.s.) da meşhur Beyt-i Makdis’i îmar etmiştir. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) ise; «metâf-ı kudsiyân, bûsegâh-ı enbiyâ», yani meleklerin etrafında pervane olduğu ve peygamberlerin (eşiğini) öptüğü mübarek bir makam olan Ravza-i Mutahhara’yı bina etmiştir. (Osman Nûri Topbaş, Yıl: 2007 - Ay: Kasım - Sayı: 33)

İslam ve İhsan

KABE NASIL İNŞA EDİLDİ?

Kabe Nasıl İnşa Edildi?

MESCİD-İ AKSA NASIL İNŞA EDİLDİ?

Mescid-i Aksa Nasıl İnşa Edildi?

MESCİD-İ NEBEVİ NASIL İNŞA EDİLDİ?

Mescid-i Nebevi Nasıl İnşa Edildi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.