Peygamberlerin Kişilik Özellikleri Nelerdir?

Peygamberlere İman

Peygamberlerin kişisel özellikleri nelerdir?

Bir insanı severek onun şahsiyet ve karakterine hayranlık duymanın ve onu taklîde çalışmanın fıtrî bir temâyül olduğu, inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Bu bakımdan insanoğlu için en mükemmel örnekleri bularak onların izinden gidebilmek pek mühim bir husustur. Bu yüzdendir ki lutuf ve keremi sonsuz olan Cenâb-ı Hak, insanoğluna sadece kitaplar değil, bir de o kitapların canlı ifadeleri demek olan ve binbir üstün vasıflarla muttasıf Peygamberler, yâni örnek şahsiyetler göndermiştir. Öyle örnek şahsiyetler ki, dînî, ilmî ve ahlâkî davranışlar itibâriyle her yönden mükemmellik arz ederler. Nitekim o Peygamberlerin her biri, insanlık tarihinde belli bir örnek davranışı zirveleştirerek beşeriyete müstesnâ hizmetlerde bulunmuşlardır.

PEYGAMBERLERİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

Meselâ Peygamberler içinde;

Hazret-i Nûh’un (a.s.) hayatına bakıldığında öncelikle; îmân dâveti, tahammül, sabır ve netîcede de küfre ve küfür erbâbına karşı şiddetli bir buğz göze çarpar.

Hazret-i İbrahim’in (a.s.) hayatı, şirke karşı amansız bir mücâdele ve putperestliği yok etme uğrunda geçmiş, ayrıca Nemrud’un ateşlerini gül bahçelerine çeviren Hakk’a teslîmiyet, tevekkül ve îtimâd hususunda müstesnâ bir nümûne olmuştur.

Hazret-i Mûsâ’nın (a.s.) hayatı, zâlim Firavun ve avanesi ile mücâdele hâlinde geçmiş ve o, daha sonra getirdiği hukuk ile mü’minler için ictimâî bir nizam tesis etmiştir.

Hazret-i Îsâ’nın (a.s.) tebliğâtının fârik vasfı, insanlara karşı şefkat ve merhametle dolu bir kalbî rikkattir. Onda, insanlara af ile muâmele ve tevâzû gibi yüksek hâller dikkat çeker.

Hazret-i Süleyman’ın (a.s.) dillere destan olan o göz kamaştırıcı saltanatına rağmen, tevâzû ve şükür ile kalbî tavrını muhâfaza ederek Rabb’e kullukta yücelmesi hayranlık vericidir.

Hazret-i Eyüp’ün (a.s.) hayatında belâlara sabrın ve her ahvâlde Allah’a şükrün yüksek tezâhürleri mevcuddur.

Hazret-i Yûnus’un (a.s.) hayatı, Allah’a yönelip bağlanmanın ve kusurundan dolayı nedâmet gösterip tevbeye sarılmanın kâmil bir misâlidir.

Hazret-i Yûsuf (a.s.), esâret hâlindeyken dahî Hakk’a bağlılık ve dâvetin zirvesini yaşamıştır. O; servet, şöhret ve şehvet sâhibi güzel bir kadının “haydi gelsene bana” diyerek nefsi cezbedici bir teklifte bulunduğu zamanda bile büyük bir iffet sergilemiştir. Onun yüksek bir takvâ ile müzeyyen gönlü, davranış mükemmelliklerinin muhteşem menbaı hâlindedir.

Hazret-i Dâvud’un (a.s.) hayatı, ilâhî azamet karşısındaki ibret sayfalarıyla doludur. O’nun da, haşyetullâh içinde, gözyaşı dökerek hamd ü senâsı ve zikredişi, tazarrû ve niyâz hâlinde Allah’a yönelişi pek ibretlidir.

Hazret-i Yâkup’un (a.s.) sîreti ise, insanın gözünde dünya karardığı zaman bile ye’se düşmeyip, sabr-ı cemîl ile Allah’a bağlanmak ve O’nun rahmetinden ümid kesmemek lâzım geldiğine dâir büyük bir örnektir.

Hazret-i Âdem ve Havvâ (a.s.) ile başlayan insanlık âilesi, dînî huzur ve saâdet iklîminde yaşamak üzere; bugün Mekke’deki Kâbe’nin yerini ilk ibâdethâne edinmişlerdir. Hayâtî ve ictimâî lüzûm sebebiyle etrâfa yayılan Âdemoğulları, zaman zaman Peygamberlerle irşâd olunarak dînî hayatı devâm ettirmişler ve bu sûretle ilâhî hakîkatlere sâdık kalmışlardır. Zîrâ ilâhî hakîkatler, Hazret-i Âdem’den (a.s.) itibâren zaman zaman birtakım din tahripçileri ve câhiller tarafından tahrif edilmiş, lâkin Cenâb-ı Hak, müteselsilen peygamberler göndermek sûretiyle bu tahribâtı bertaraf edip dîni yeni baştan ihyâ etmiştir. Bu sûretle insanlık âlemi, ferdî ve ictimâî buhranlardan kurtarılmıştır.

Nihâyet, dünya gününün ikindisine benzeyen Asr-ı Saâdet gelmiş ve Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v.) ile dînî hayat ilk başladığı yerde, son bir kemâl zirvesi göstermiştir. Artık zirve teşkil eden kemâl-i Muhammedî’den sonra yeni bir kemâl tasavvuru imkânsızdır. Zîrâ Peygamberler göndermek sûretiyle dînin tekrar ihyâsı nihâyete erdirilmiş, Allah’ın râzı olduğu dîn, İslâm olmuştur. Buna göre de, insanın öğrenme ve yönlenmesinde fıtrî olan taklîd meyli için en mükemmel örnek, sonsuz ve müşahhas misâlleriyle önümüzde sergilenmiş demektir.

Kaynak: Üsve-i Hasene 1, Erkam Yayınları