Peygamberlerin Üç Vazifesi Nedir?

Peygamberlerin üç vazifesini zikreden dua nedir? İslâm fıkıh usûlünün en büyük sîmâlarından İmam Karâfî, Peygamber Efendimizin (s.a.v) tâlim ve terbiyesinin ufuklarını anlatıyor.

Hazret-i İbrahim; Cenâb-ı Hakk’ın emri ile, hanımı Hâcer ve oğlu İsmail’i, Mekke’nin kurulacağı vâdiye yerleştirmişti.

Oğlu büyüyünce onunla beraber Kâbe’yi inşâ ettiler ve birlikte Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulundular. Duâsının istikbâle bakan tarafında Halîlullah ve evlâdı şöyle niyâz ettiler:

“Ey Rabbimiz! Onlara (zürriyetimizden gelecek insanlığa), içlerinden;

  • Sen’in âyetlerini kendilerine okuyacak,
  • Onlara kitap ve hikmeti öğretecek,
  • Onları tezkiye edecek / temizleyecek bir peygamber gönder!”
    (el-Bakara, 129)

PEYGAMBERLERİN ÜÇ VAZİFESİ

Peygamberlerin üç vazifesini zikreden bu duâ, Rasûlullah Efendimiz’in peygamber olarak gönderilmesiyle kabul edilmiş oldu. Bu sebeple Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Âdem daha çamur hâlinde iken ben; Allah katında «Hâtemü’n-nebiyyîn / Peygamberlerin sonuncusu» diye yazılmıştım. Size bunun ilk işaretlerini haber vereceğim: Bunlar,

  • Babam (ceddim) İbrahim’in duâsı,
  • İsa’nın müjdesi ve
  • Annemin gördüğü rüyadır…” (Ahmed, IV, 127)

Âlemlere Rahmet Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; bu duâda tarif edilen insanlığı irşad, terbiye ve tezkiye vazifesini en ulvî derecede îfâ etti. Bu muvaffakiyete, ashâbının eline kâğıt-kalem vererek değil, gönülden gönüle bir muhabbet hattı kurarak nâil oldu.

MUAZZAM TÂLİM VE TERBİYENİN UFUKLARI

Bu muazzam tâlim ve terbiyenin ufuklarını bir düşünelim:

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

  • Câhil ve vahşî bir toplumu, ahlâkî fazîletlerle en güzel bir şekilde terbiye etti. Güzel ahlâkın zirvesine çıkardı.
  • Önce onları şirkin ve küfrün karanlığından çıkarıp, îmânın nûruna ulaştırdı. Allah ve âhiret inancını telkin etti.
  • Onlara; karşılıksız iyilik yapmayı, adâleti, dürüstlüğü, ebedî saâdet yurdu olan cenneti kazanmayı öğretti.
  • Cenâb-ı Hak ile dost olmanın yollarını gösterdi.
  • Kötü ahlâkın yerine, güzel ahlâkı yerleştirdi.
  • Kız çocuğunu diri diri gömmeye götüren vahşî ve merhametsiz insan tipi eriyip kayboldu. Yerine; gözü yaşlı, duygulu, hassas gönüllü, şefkat dolu insanlar geldi.
  • Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in gönül terbiyesiyle; kaba ve câhil insanlar; fazîlet sahibi, ince ruhlu, zarif ve kâmil insanlar hâline geldiler. Kendilerini toplumdan mes’ûl gördüler. Bu sebeple de dâimâ mâtemlerin civarında bulundular. En alttan en üst zümreye kadar irşâd ile vazifelendiler. Dertlere derman olmaya gayret ettiler.

Bu hakikati ifade sadedinde, İslâm fıkıh usûlünün en büyük sîmâlarından İmam Karâfî diyor ki:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in başka hiçbir mûcizesi olmasaydı, yetiştirmiş olduğu ashâb-ı kiram Allah Rasûlü’nün nübüvvetini ispata kâfî gelirdi.” (Karâfî, el-Furûk, Dâru’s-Selâm, 2001, IV, 305)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ümmeti olmak bahtiyarlığına, bu muazzam lutf-i ilâhîye meccânen nâil olmuş bizlere düşen vazife, O’nun üsve-i hasene olan ahlâkını ve sünnet-i seniyyesini, nübüvvet gülzârından güller derercesine öğrenmek, yaşamak ve yaşatmaktır.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in eğitim mûcizesini, sadece okumak, öğrenmek için değil; kendimiz de O’nu örnek alabilmek için tahsil etmeliyiz. Biz O muazzam irşâdın kâ‘bına / topuğuna varamayız, eşiğine ulaşamayız. Lâkin o yolda olmak, elimizden geldiğince O’na benzemeye çalışmakla mükellefiz.

Zira;

Her medeniyet, kendi insan tipini yetiştirir.

Bizim medeniyetimiz;

–Fahr-i Kâinât Efendimiz’in Kur’ân ve Sünnet temelinde inşâ ettiği, İslâm medeniyetidir.

–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, güzel ahlâk ile şahsında sergilemiş olduğu, bir «fazîletler medeniyeti»dir.

Kâinat boşluk kabul etmediği gibi, biz de kendi medeniyet temelimiz olan Kur’ân ve Sünnet hakikatleri ile beslemediğimiz takdirde, kendi insanımızı bâtıl işgal ediyor, modalar, reklâmlar dolduruyor. Bizim kendi bağ ve bahçemizi, ayrık otları ve dikenler sarıyor. Yani nesillerimiz, özüne yabancılaşıyor. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in güzîde hasletlerinden bîhaber yetişiyor.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Eylül, Sayı: 235

İslam ve İhsan

KUR’AN’DA GEÇEN PEYGAMBERLERİN HAYATI

Kur’an’da Geçen Peygamberlerin Hayatı

KUR’AN’DA PEYGAMBERLER NASIL ANLATILMIŞTIR?

Kur’an’da Peygamberler Nasıl Anlatılmıştır?

PEYGAMBERLERİN MESLEKLERİ NELERDİR?

Peygamberlerin Meslekleri Nelerdir?

KUR’AN’DA ADI GEÇEN PEYGAMBERLER VE MUCİZELERİ

Kur’an’da Adı Geçen Peygamberler ve Mucizeleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.