Pişman Olanlardan Olma!

Ramazan ayında son 10 güne kavuştuk Elhamdülillah ve Ramazan yavaş yavaş aramızdan gidiyor. Bu kıymetli günleri nasıl geçirmeli ve neler yapmalıyız? Nelere dikkat etmeliyiz?

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Tandır sıcak iken ekmeğini pişirmeyenler, yarın pişman olurlar.

Ekin ekenler, harman vakti mahsul alırlar. Ekmeyenler ise tembellik ve gevşekliklerinin cezasını çekerler.”

Cenâb-ı Hakkʼa şükürler olsun ki bizleri; “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemʼden kurtuluş”[1] vesîlesi olan, 11 ayın sultânı Ramazân-ı Şerîfʼe yeniden kavuşturdu.

Rahmân ve Rahîm olan Rabbimiz, biz âciz kullarına, ilâhî lûtuf ve ihsanlarına nâil olalım diye, pek çok fırsat kapısı açıyor. Bunların belki de zirvesinde, ilâhî rahmetin âdeta coşup taştığı Ramazân-ı Şerîf yer alıyor.

Ârif zâtlardan biri, bu mübârek ay hakkında güzel bir teşbihte bulunuyor:

“Sene bir ağaçtır. Receb ayı bu ağacın yapraklanma, Şâban ayı da meyvelenme günleridir. Ramazan ayı ise meyvelerinin toplandığı günlerdir.”

Bu bakımdan Ramazân-ı Şerîf, mânevî bir hasat mevsimidir. Cenâb-ı Hakkʼın bu müstesnâ lûtfunu âdeta ganimet bilerek, onu lâyıkıyla idrâk ve ihyâ etmek, muazzam bir mükâfat vesîlesidir.

Bunun zıddına, bu mânevî hasat mevsimini gaflet uykusuyla, faydasız meşgalelerle, televizyon ve internetin nefsâniyeti palazlandıran programları karşısında kalplerimizi karartmakla yahut tembellik ve ihmalle ziyan etmek ise, sâir zamandakilere kıyasla, çok daha büyük bir nedâmet, mahrûmiyet, hattâ -Allah korusun- dehşetli bir hüsrana sebebiyet verebilir.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Cebrâîl -aleyhisselâm- bana göründü ve:

«Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi, ben de «Âmîn!» dedim…” (Hâkim, Müstedrek, IV, 170)

Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyruluyor:

“…Ramazan’ı idrâk edip de bağışlanamamış kimseye yazıklar olsun. Kişi Ramazan’da da bağışlanamazsa, peki ya ne zaman bağışlanacak?!.” (İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, II, 270; Heysemî, Mecmauʼz-Zevâid, III, 143)

“HER GÖRDÜĞÜNÜ HIZIR, HER GECEYİ KADİR BİL!”

Diğer taraftan, herkes kendi güç ve kudreti nisbetinde bir cömertlik ve ikramda bulunabilir. Ramazân-ı Şerîf’te bulunan Kadir Gecesi ise, Cenâb-ı Hakkʼın şân-ı ulûhiyyetini gözler önüne seren, müstesnâ bir cömertlik tezâhürüdür. Zira bir geceyi, ibadetle ihyâ edilen bin aydan, yani seksen üç küsur seneden daha hayırlı ve fazîletli kılmak, Cenâb-ı Hakkʼın kullarına olan lûtuf, ihsan ve cömertliğinin de azametini ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla; “Her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bil!” anlayışıyla, Kadir Gecesiʼni içinde barındıran bu rahmet ve bereket ayının kadr u kıymetini bilelim, onun hiçbir ânını gaflet uykusuyla ziyân etmeyelim…

Ayrıca Ramazân-ı Şerîf, senelik ve ömürlük bir muhâsebe zamanıdır. Zira geçen sene Ramazân-ı Şerîfʼte pek çok dost, ahbap ve kardeşlerimiz vardı ki bu Ramazanʼda berzah âlemindeler. Belki seneye yine Ramazân-ı Şerîf gelir ama, ona erişmek kime nasîb olur, bu fırsat bir daha elimize geçer mi, meçhul!..

Dolayısıyla her Ramazân-ı Şerîfʼi, son Ramazanʼımız olabileceği şuuruyla değerlendirelim. Ömrümüzün kalan kısmını, geçen kısmından daha hayırlı kılabilmek için, kusur ve noksanlıklarımızın telâfisi yönünde, ciddî adımlar atalım.

Bu mânevî hasat mevsiminde vakitlerimizi sâlih amellerle, dolu dolu geçirmeye gayret edelim. Tevbe-istiğfarla, zikir ve salevât-ı şerîfelerle, üzerimizde hakkı olanlarla helâlleşmek sûretiyle, beş vakit namazı mümkün mertebe cemaatle ve huşû içinde edâ etmekle, buna ilâveten terâvih, teheccüd ve diğer nâfile namazlarla, oruçla, zekâtla, fitre ve infaklarla, Cenâb-ı Hakkʼa olan yakınlığımızı artırmaya çalışalım.

Kurʼân-ı Kerîmʼin indirildiği bu mübârek ayda, hem kendimiz hem de evlâtlarımızla, Allâh’ın kelâmını bol bol okuyup dinleyelim, verilen ilâhî mesajların tefekküründe derinleşelim. Bununla da yetinmeyip Kur’ân’ın hayat veren ahkâmıyla âmil olmaya, ahlâkıyla kemâle ermeye gayret gösterelim.

Evlâtlarımızı da küçük yaşlarından itibâren namaza, oruca alıştıralım. Tekne orucuyla da olsa bu ibadet heyecanını, hediyeler vererek, taltif ederek, sevdirerek onların mâsum yüreklerine nakşetmeye çalışalım. Dâimâ Allah rızâsının arayışı içinde olalım.

Şuna da dikkat edelim ki Cenâb-ı Hakkʼın rızâsı bazen küçük, bazen orta, bazen de büyük bir amelde gizlidir. Dolayısıyla küçük-büyük demeden, Allâhʼın rızâsına vesîle olabilecek hiçbir ameli -imkânımız varken- ihmâl etmeyelim.

Aynı şekilde Cenâb-ı Hakkʼın gazabı da bazen büyük, bazen orta, bazen de küçük bir şeyde tecellî edebilir. Dolayısıyla küçük-büyük her türlü günah ve mâsıyetten titizlikle uzak duralım.

İmâm Şâfiî Hazretleriʼnin buyurduğu gibi; dâimâ hak ve hayırla meşgul olalım ki bâtıl ve şer, gönüllerimizi işgâl edemesin.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2025 – Şubat, Sayı: 468

İslam ve İhsan

KUR’AN-I KERİM’DE ADI GEÇEN TEK GECE

Kur’an-ı Kerim’de Adı Geçen Tek Gece

İTİKAF NEDİR? İTİKAF İLE İLGİLİ HADİSLER

İtikaf Nedir? İtikaf İle İlgili Hadisler

KADİR SURESİNİN 3. AYETİ NE ANLATIYOR?

Kadir Suresinin 3. Ayeti Ne Anlatıyor?

RAMAZAN’IN SON 10 GÜNÜNDE YAPILACAK İBADETLER

Ramazan’ın Son 10 Gününde Yapılacak İbadetler

YA SON RAMAZÂN’IMIZ İSE?

Ya Son Ramazân’ımız İse?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.