Rabbinin Yoluna Hikmet ve Güzel Öğütle Davet Et

İSLAM

Dînin fıkıh alanıyla muhatap olanlar; emirlerin, nehiylerin, helâl ve haramların, ibadetlerin arka plânını anlatarak işe başlamalılar. Bu arka plân, işin hikmet tarafı, yukarıda belirttiğimiz “Şârî Teâlâ’nın hüküm koyma sebebi”… Neyi, niçin yapmalıyım; psikolojik, tıbbî, içtimâî/toplumsal faydaları neler? Bizden önceki nesillerin teslîmiyetçi, tevekkülcü anlayışı kaybolup gidiyor artık. “Neden günah, neden yasak? Ama…” diye başlayan ve ardı arkası kesilmeyen sorular kuşatıyor çevremizi…

(Rasûlüm! Sen) Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et…”

(en-Nahl, 125)

Batın/nesil mânâsında kullanılan kuşakları neredeyse hepimiz biliyoruz. “Sessiz kuşak” (1927-1945) adı gibi bir kuşaktı. Tevekkül ve teslîmiyete daha yatkın, merak, araştırma var, ama sorgulama azdı. Y kuşağına gelene kadar da dünyadaki savaşlar, katliâmlar, fakirlik, çatışmalar, baskılar; aradaki kuşakları çok fazla sesli hâle getirmedi. Y ve Z’ler; “televizyon, internet ve dijital çağ kuşakları” oldular. Y’ler kabuklarını kırıp ileri atıldılar, ama en inovatif (yenilikçi) kuşak, Z Kuşağı oldu.

YENİ NESİL YAKIŞTIRMASI

Z Kuşağı’yla anılan hemen her şeyde, bir Yeni Nesil yakıştırması var. Fikirler, giyim kuşam, konuşmalar… Z’lerin merak ettikleri ve soruları… Bugüne gelene kadar, geniş âileli ev ortamında üç nesil bir aradaydı. Ebeveynlerin ve büyüklerin konuşması, hâl ve tavırları bir hikmet barındırırdı, âdeta bir ders niteliğinde idi. O evlerde yetişen fertler; masallarla, mesellerle, âile ve akraba ortamının kuşatıcılığı ile yetiştiler. Bilgi ve faaliyetleri, âile ortamından bizzat yaşayarak öğrenip bir hayat tarzı oluşturdular.

Zamanın ve toplumun hayat biçiminin değişmesi âileleri küçülttü. Evlenme ve çocuk sahibi olma yaşları ilerledi. Çalışma hayatının yoğunluğu ve yoruculuğu, âile fertlerini yalnızlaşmaya itti. Yalnız kalma isteğinde olan fertler, âile büyüklerinden feyz alan önceki nesiller gibi değildi. Dinlenirken dijital hayat onlara eşlik ediyordu. Âile büyüklerinden fark edilmeden öğrenilen ilim ve hikmet, ekranlarda aranır oldu. Ruh, boşluk kabul etmezdi, nasıl doldurulacaktı?

İnsanın yaşadığı dünyayla ve mukaddesat ile münâsebetlerinde bir rehbere ihtiyacı vardır. Rehber tâyin ederken yapılan tercihler, “yol haritasını” belirler. Ya saâdet ya da çıkmaz sokak! Yeni nesillerin algısı, hissiyâtı, düşünce yapısı, hattâ göz teması, bakışları bile öncekilerden hayli farklı… Çünkü bilgi, haz, tüketim, internet çağına doğdular. Bu unsurları mayalarına katıp yoğruldular. Merak ettikleri, anlamak istedikleri ve sordukları sorular da mayalarındaki unsurlardan beslendi. Yeni nesillerin sordukları dînî soruların en başında îtikad/akâid sahasının soruları geliyor. Önceki nesillerin belki hiç merak etmedikleri, yahut merak etse de soramadıkları, çekindikleri sorular; Z Kuşağının cevap beklediği konuların başında gelir oldu.

BU NASIL SORU?

Kimi zaman belki ebeveynlerine, öğretmenlerine, hocalarına; “Bu nasıl soru?” dedirtecek sorular geliyor, yeni nesillerden… Bu, onların sorgulayıcı olmalarından kaynaklandığı gibi yetişme tarzlarıyla da çok alâkalı… Varsayımlarla ilgili sorular çok zorlayıcı olabiliyor. Allah/Tanrı’nın mâhiyeti, dünyayı yaratması, kullarıyla münâsebeti gibi ontolojik, kozmolojik, felsefî sorular da öyle… Ne kadar ilim ve bilgi ile donanmış olursanız olun, hikmet tarafından biraz uzak kaldıysanız, bu soruları tatmin edici şekilde cevaplayamazsınız. Sınırları zorlayan sorgulamaları ve rahatlıkları karşısında sâkin kalabilmeniz de çok mühim…

Kimlik kazanmaya karşı “rol karmaşası” yaşayan ergen genç grubuyla muhatapsanız, hâdiseye psikolojik unsurlar da dâhil oluyor. Eğer din ve din ile alâkalı her şey o ergende menfî karşılık buluyorsa; yahut baskıcı, dikte edici bir ortamda yetişmiş ve bu tavra karşı menfî bir reaksiyon büyütmüşse içinde, o genci, bu kez muhatabını tî’ye alır (dalga geçer) bir pozisyona girebiliyor. Çünkü bir ergen için sorusuna cevap almak kadar, kalabalıklarda kendini ifade edip dikkat çekmek de önemli… Gayretullâh’a dokunacak kadar sınırları zorlayıp sözüm ona “dinden, dindarlardan öç alma” noktasına geçebiliyor bu genç…

Meseleyi masaya yatırdık, sebepleri de açıklamaya çalıştık, peki çıkış noktası ve yapılması gereken nedir? Çağın dil ve üslûbunu kullanmak... Ebeveyn, eğitimci, din eğitimcisi, yazar, akademisyen kim olursak olalım, evvelâ yaşadığımız zaman ve zemine göre hareket etmek elzem… Gökdelene asansör yerine merdivenle çıkmayı seçersek; hem yolu, hem yolcuyu, hem de zamanı kaybederiz.

BU YOLLARDAN BEN DE GEÇTİM!

İkincisi muhatabımızla beraber yürümek, gence, ergene, çocuğa omuz vermek… “Bu yollardan ben de geçtim!” duygusunu tazelemek ve hissettirmek… Bir diğer nokta, bilgiyle donanmanın/donatmanın üstünde bir şeyler yapmak... Hikmet’i kullanmak. Lokman Sûresi’nde bildirilen hikmetâmiz nasihatler ve leyyin lisân (yumuşak dil) oğlunu îmana sevk etti.

Bilhassa dînin fıkıh alanıyla muhatap olanlar; emirlerin, nehiylerin, helâl ve haramların, ibadetlerin arka plânını anlatarak işe başlamalılar. Bu arka plân, işin hikmet tarafı, yukarıda belirttiğimiz “Şârî Teâlâ’nın hüküm koyma sebebi”… Neyi, niçin yapmalıyım; psikolojik, tıbbî, içtimâî/toplumsal faydaları neler? Bizden önceki nesillerin teslîmiyetçi, tevekkülcü anlayışı kaybolup gidiyor artık. “Neden günah, neden yasak? Ama…” diye başlayan ve ardı arkası kesilmeyen sorular kuşatıyor çevremizi…

Rasyonalist/akılcı anlayış dünyayı sardı. Seküler (dîni dışlayan, dünyevî) düşünceler yönetiyor dünyayı… “Küresel Dünya, Küresel Life” anlayışı… Bunu günümüzde teknoloji ve internetin gelişmesine, rûhunu besleyemeyen insanların ekranla oyalanırken kaybolup gitmesine bağlıyoruz. “Duyarsızlaşma” aldı başını gitti, diyoruz. Fakat dünyada rasyonalist düşünceler bizden önceki nesillerde, ümmetlerde de oldu. Mekke’nin inkârcı putperest insanlarını internet o hâle getirmedi. İsrâiloğullarının Hazret-i Mûsâ’ya sordukları sorular, bitmek tükenmek bilmeyen istek ve soruları dijital hayatın bir neticesi değildi. Lût Kavmi, o ahlâksız hayat tarzını videolar izleyerek edinmedi. İbrahim Peygamber’in kalbini mutmain kılmak için sorduğu soruları bugünün dünyası da soruyor…

İNSAN DEĞİŞMEDİ

Hâsılı, insan değişmedi, zaman değişti. Zaman ve şartlar, insanının muhayyilesini değiştirdi. İnsanlığın hayat rehberi peygamberlerin her türlü insan topluluğu karşısındaki tavrı; yumuşak huyluluk, lisanda zarâfet ve hikmet oldu. İnsanlara hâdiselerin sebep ve neticelerini, arka plânındaki sır ve hikmeti, İlâhî irâdenin hüküm koyarken, emir ve yasak bildirirken kullarının menfaatini gözettiğini açıklayıp durdu her bir Nebî…

Peygamberlerin yolundan yürümekle mükellef olan bizlerin de hikmetin aydınlığında yol almamız zarurî… Bilmiyorsak öğrenmek, biliyorsak detayına inmek, biliyor ama ifade edemiyorsak bir bilene danışmak zarurî… Aksi hâlde îman bir kılıftan, etiketten; ibadetler bir kuru bir alışkanlık ve davranıştan öteye geçemeyecek... Söylediği ile yaptığı birbirini tutmayan yetişkinler gören nesiller de, içinde din” olan her şeye farklı mânâlar yükleyerek ve zehirli kaynaklardan beslenerek yollarına devam edecekler. Allah Rasûlü, yol haritamızı çizmiş, haydi aramaya:

“Hikmet, mü’minin yitiğidir; onu bulduğu yerde alır.” (İbn-i Mâce, Zühd, 15; Tirmizî, İlim, 19)

Kaynak: Fatma Çatak, Altınoluk Dergisi, Eylül-2022, Sayı:439