Ra'd Suresi 38. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Ra'd Suresi 38. ayeti ne anlatıyor? Ra'd Suresi 38. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Ra'd Suresi 38. Ayetinin Arapçası:

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ اَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةًۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ لِكُلِّ اَجَلٍ كِتَابٌ

Ra'd Suresi 38. Ayetinin Meali (Anlamı):

Elbette biz, senden önce de peygamberler gönderdik; onlara da eşler ve çocuklar verdik. Ayrıca Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamberin bir mûcize göstermesi sözkonusu olmamıştır. Her zamanın, kulların maslahatlarına göre yazılmış bir hükmü vardır.

Ra'd Suresi 38. Ayetinin Tefsiri:

Bu âyetlerde müşrik ve münkirlerin bir kısım itirazlarına kısa ve özlü cevaplar verilmektedir:

Birincisi; müşrikler, eşleri ve çocukları var diye Hz. Muhammed (s.a.s.)’in peygamber olamayacağını ileri sürüyorlardı. Onlara göre peygamber melek cinsinden olmalı, yeme, içme, evlenme gibi dünyevi arzuları olmamalıydı. Bu itiraza, “önceki peygamberlerin de eşleri ve çocukları olduğu” gerçeğiyle cevap verilir. Bu durum onlar hakkında caiz olduğuna göre Hz. Muhammed (s.a.s.) hakkında da caizdir.

İkincisi; onlar, “Eğer o gerçekten peygamber olsaydı Hz. Mûsâ’nın asası ve parlayan eli gibi bir mûcize gösterir veya Hz. İsa gibi körlerin gözünü açar yahut Hz. Sâlih’in devesi gibi bir mûcize getirirdi” diyorlardı. Bu itiraza, “hiçbir peygamberin kendiliğinden bir mûcize getirmesine imkân ve ihtimal olmadığı; ancak Allah Teâlâ gerekli olduğunu gördüğü yer ve zamanda bir mûcize gösterdiği; gerekli olduğunu gördüğü yer ve zamanda da mûcize göstereceği” sözüyle cevap verilir.

Üçünmcüsü; onlar, “Daha önce vahyedilmiş Tevrat ve İncil gibi kitaplar dururken bu yeni kitaba ne gerek vardı? Eğer o gerçek peygamber olsaydı onları neshetmezdi. Halbuki o, önceki kitapların tahrif edildiğini, bu yüzden Allah’ın onları iptal edip ardında da bu yeni kitaba uyulmasını emrettiğini söylemektedir” diye itiraz ediyorlardı. Bu itiraza da, “Allah katında, her zaman ve zemin için kulların maslahatları dikkate alınarak yazılmış, karara bağlanmış bir hüküm olduğu; buna göre Cenâb-ı Hakk’ın vakti gelince bazı şeriatleri neshedip yerine o dönemdeki insanların ihtiyaçlarını karşılayacak yeni şeriatler getirebileceği, çünkü bütün bilgilerin kayıtlı olduğu Ümmü’l-Kitâp yani Levh-i Mahfuz’un O’nun katında bulunduğu” ifadeleriyle cevap verilir.

“Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır” (Ra‘d 13/39) beyânına, şeriatlerin neshedilmesi ve geçerli halde bırakılması yanında başka mânalar da verilebilir:

  Kâinattaki yaratılışa baktığımızda, Allah Teâlâ, âlemde birtakım şeyleri yok edip ortadan kaldırırken, diğer birtakım şeyleri durdurur ve yeniden vücuda getirir. Mesela bir milleti helak eder, diğer bir milleti yaşatır. Aynı şekilde bir toplum içinde biri ölürken biri doğar veya biri yaşamaya devam eder. Aynı varlıkta hastalık, yaşlanma gibi sebeplerle durmadan durum değişikliği olur. Bedende hücreler bir yandan ölürken, bir yandan da yenileri onların yerine geçer.

  Ticaret hayatında aynı kişi bazı işlerinde kâr eder, bazılarında zarar eder. Allah, bazan kulun rızkını artırır, bazan azaltır.

  Ecelini ve ömrünü uzatır veya kısaltır. Saadetini şekâvete veya tersine şekâvetini saadete dönüştürür.

  Tevbe edenin günahlarını, amel defterinden siler, yok eder, hatta onun yerine sevap yazar. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) Kâbe’yi tavaf ederken ağlayarak şöyle dua etmiştir: “Allahım! Eğer beni şekâvet ehlinden yazdı isen, beni oradan sil, saadet ve mağfiret ehli arasına yaz. Çünkü sen dilediğini siler, dilediğini bırakırsın, ana kitap senin katındadır.” (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XIII, 219)

Peygamberin vazifesine gelince:

Ra'd Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Ra'd Suresi 38. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...