Ra'd Suresi 42. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Ra'd Suresi 42. ayeti ne anlatıyor? Ra'd Suresi 42. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Ra'd Suresi 42. Ayetinin Arapçası:

وَقَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلِلّٰهِ الْمَكْرُ جَم۪يعًاۜ يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍۜ وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ

Ra'd Suresi 42. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlardan öncekiler de peygamberlerine tuzak kurdular. İyi bilin ki Allah, bütün tuzakları boşa çıkardığı gibi, dâimâ kendi hükmünü ve onların anlayamayacağı ince planlarını hâkim kılar. O, her bir kişinin ne yaptığını, sevap ve günah adına ne kazandığını bilir. O kâfirler de, dünyanın sonunda güzel bir hayatın kimleri beklediğini yakında bileceklerdir.

Ra'd Suresi 42. Ayetinin Tefsiri:

Peygamberlere karşı tuzak kurmak, türlü türlü hile ve desiselere başvurmak yeni bir durum değil, öteden beri devam ede gelen bir gerçektir. Onlar tuzak kurdular, Allah Teâlâ da o tuzakları başlarına geçiriverdi. Çünkü sonuç itibariyle ve bütünüyle mekir Allah’a aittir. Allah’ın mekrine göre, diğerlerinin yaptığı mekirler hiçtir, mekir bile sayılmaz. Çünkü “mekr”in hakikatı gizli, sezilmesi, anlaşılması mümkün olmayan bir kötülüğü birine ulaştırmaktır. Onu bilmeden oyuna getirmek, kötü duruma düşürmektir. Oysa Cenâb-ı Hak’tan gizli olan bir şey yoktur. Kulların bütün yaptıkları ve yapacakları Allah tarafından bilinmektedir. Her şey O’nun bilgisi ve kudreti altında cereyan etmektedir. Bu sebeple onlar tuzak kurmaya çalışırken, sadece kendi kendilerini aldatmakta ve kendi düşecekleri kuyuyu kazmış olmaktadırlar. Allah’ı oyuna getirmek mümkün olmadığına göre, yaptıkları işle başlarına gelecek oyunu kendileri hazırlamış olmaktadırlar. Hâsılı, Allah bir yere kadar onların önünü açar, onlar da “ha başardık ha başarıyoruz” zannederlerken, o oyunlarının cezası olarak Allah tarafından öyle gizli bir belaya uğratılırlar ki, bütün hayal, beklenti ve tahminlerinin aksine mahvolur giderler.

Bu âyetle de Cenâb-ı Hak, Peygamberimiz (s.a.s.) ve müslümanları teselli etmekte, düşmanlarının tuzaklarını boşa çıkarıp kendilerine yardım edeceğini müjdelemektedir.

Buna rağmen kâfirlerin Peygamberimiz (a.s.)’a olan itirazları devam ediyor ve:

Ra'd Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Ra'd Suresi 42. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.