Rahmet ve Mağfiretin Sağanak Halinde Yağdığı Kıymetli Bir Zamandayız
Ramazân-ı şerif; kulun ibâdetlere teksif olmasını kolaylaştıran bir rahmet mevsimidir, âdetâ rahmetin tuğyân ettiği, sağanak hâlinde yağdığı mübârek bir zaman dilimidir.
Müfessir Fahruddîn-i Râzî; İslâm’ın beş temel esâsı ile, Fâtiha’nın başında Cenâb-ı Hakk’ın beş isim ve sıfatı arasında şu irtibatların bulunduğunu zikretmiştir:
- Allah’tan başka ilâh olmadığına şahâdet etmek; «Allah» isminin nûrunun tecellîsinden meydana gelmiştir.
- Namaz kılmak; «Rab» isminin tecellîsinden meydana gelmiştir. Çünkü Rab «terbiye» kökünden gelir. Kul da îmânını; namazın yardımıyla terbiye eder, geliştirir.
- Zekât vermek ise; «Rahmân» isminin tecellîsinden meydana gelir. Çünkü Rahmân, merhamet etmede mübalâğayı ifade eder. Zekât verme faaliyeti de, fakirlere merhamet etmekten ötürü tahakkuk eder.
- Ramazan orucunun farz olması; «Rahîm» isminin tecellîsindendir. Çünkü oruçlu kimse acıktığı zaman; fakirlerin açlıklarını hatırlar da, onlara muhtaç oldukları şeyi verir. Yine oruç tutan kimse, acıktığı zaman hissî bazı lezzetlerden kesilir. Ölürken de, bu kimseye, lezzetlerden ayrılmak kolaylaşır.
- Haccın farz olması; «Mâlik-i yevmi’d-dîn» isminin tecellîsindendir. Çünkü kişi hac yaptığında, vatanından ayrılması ve evlâd u iyâlini terk etmesi gerekir. Bu da, kıyâmet gününün yolculuğuna benzer. Yine hac yapan kimse; yalın ayak, başı açık ve ihramlı olur. Bu da, kıyâmetteki insanların hâline benzer. (Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, I, 228, Fâtiha)
Demek ki;
İbâdetlerden gaye, Cenâb-ı Hakk’ın cemâlî sıfatlarıyla müzeyyen hâle gelmemizdir.
Ramazân-ı şerif; kulun ibâdetlere teksif olmasını kolaylaştıran bir rahmet mevsimidir, âdetâ rahmetin tuğyân ettiği, sağanak hâlinde yağdığı mübârek bir zaman dilimidir.
Kul; son nefesine kadar, yakîn olan ölüm gelene kadar ibâdet etmekle mükelleftir. Lâkin Cenâb-ı Hak; bazı vakitleri diğerlerine üstün tutmuş, böylece kullarına teşvik edici bir ikram ve lütufta bulunmuştur.
Bu sebeple sâlih zâtlar dâimâ;
- Ramazân-ı şerîfe hazırlanmak ve
- Ramazân-ı şerîfi muhafaza etmek devr-i dâimiyle ömür sürmüşlerdir. Muallâ bin Fadl -rahmetullâhi aleyh- şöyle ifade eder:
“Selef-i sâlihîn; Cenâb-ı Hakk’a, altı ay kendilerini Ramazân’a ulaştırması için duâ ederlerdi. Geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri Ramazân’ı kabul buyurması için duâ ederlerdi.” (Kıvâmu’s-Sünne, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 354)
Böylece;
Ömür; bir önceki Ramazan’dan bir sonraki Ramazân’a, ibâdet ve güzel ahlâkta terakkî ederek bereketlendirilmeli, senenin kalbi ve nabzı bu mübârek mevsim etrafında atmalıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2025 Ay: Mart, Sayı: 241