Ramazan Ayı Fırsatı

Kaç Ramazan geçirdik. Her Ramazan, istisnasız bir cennet umudu idi. Tertemiz olma hayalimizdi. Günahlardan kurtulma ve büyük ecirler biriktirme fırsatımızdı. Kaç kere geldi bu fırsat önümüze. Bir öncekini ne yaptık, yakın geçmiştekini ne yaptık. Bugünkü Ramazan fırsatını ve kazancını hesaplayabilmek için geçmiştekilerin maliyetini toplama katmak gerekmiyor mu? Yapamazsak sermayemiz eriyecek, fırsatlar kaybolacaktır.

Mübarek bir Ramazan ayının Allah katındaki sevap umudumuz açısından bize maliyetinin bir ömür kurtarmak olduğunda tereddüdümüz yoktur. Cennete taşınacak bir ümit olarak görürüz onu. Öyledir de. Allah Teâlâ’nın elçisi öyle müjde etmiştir. Şeksiz şüphesiz bir umuttur Ramazan. Orucu, Kadir gecesi, teravihi, iftarı, mukabelesi, sadakası, zikri, mü’min kardeşlerle oluşturulmuş ortamları, umresi ve diğer bereket getiren bütünlüğü ile Ramazan ayı bizim için bir ömür denebilecek mübarek bir kaynaktır. Sevaplarla dolup taşmak ve günahlardan arınmak bakımından onun gibi bereketli bir ikinci mevsimden söz edemeyiz.

RAMAZAN'DA BÜYÜK FIRSAT!

Bu özelliğini de ay boyunca telaffuz eder dururuz. Camilerdeki konuşmalar, aile içi muhabbetler, iftar ortamları, görsel ve yazılı basın organları hep bu yönünü dillendirir. Ramazan geldi bereket geldi, mağfiret geldi, umut geldi denir. İtiraz edilebilecek tek kelimesi yoktur bu büyük gerçeğin. Ramazanı bir umut olarak bize gönderen Rabbimiz, rahmet ve mağfiret dolu olmamızı murat etmiştir. Bizim de aradığımız ve beklediğimiz bu idi zaten. Aylarca süren yıpranmışlığımız telafi edilsin, kirimiz temizlensin, yırtığımız dikilsin, dilimiz ve gönlümüz düzelsin istiyoruz. Zaman ve ortam olarak da istediğimize uygun bir fırsatla karşılaşıyoruz ay boyunca.

İlk nesil olan ashab-ı kiram, bu büyük umut deryasına ilk dalanlar oldu. Biz de onları örnek gördük. Daha sonraki nesillerin Allah’ı ve cenneti umanları da bu ayın heyecanı ile coştular. Onları da okuduk, öğrendik. Onlara da imrendik. Biz de onlar gibi olalım istedik. Elhamdülillah, orucu başta olmak üzere bize getirdiği bütün farklılıkları ile ona sarıldık. Bu sarılmayı kulluğumuzun istisnaî fırsatlarından bildik. Bize Ramazan indiren Rabbimize, layık olduğu bütün övgü kelimeleri ile hamd ederiz. Ne büyük nimet, ne büyük fırsat bu!

Oruçla, Kur’an tilavetiyle, sadakayla, nafilelerle, tefekkürle ve Ramazan heyecanı içinde bizi farklı ortamlara taşıyan güzelliklerle dolup taşmak ne büyük nimettir. Bunları ihsan eden Allah’a şükürler olsun. Affedilme beklentisi ne tatlı bir beklentidir. Bir verip sınırsız karşılık almak ne hoştur. İnsan olarak yaşayıp meleklerle yol almak ne tatlı bir heyecandır. Hangi gün ya da gecesine bakılsa bu incelikler hissedilir Ramazan içinde. Orucu bir başka güzel. İftarı daha farklı. Sanki yeni öğreniyormuş gibi Kur’an okumak daha da başka. Hepsi güzel, hepsi kazanç bunların. Yerden göklere kadar bir yarış meydanına dönüşüyor dünyamız o ayın her gününde. Yıllar boyu kazanılamazlar bir saatte kazanılıyor. Bir, bin oluyor. İnsan, cennetten nefesler alır gibi yükseliyor.

RAMAZAN AYININ KAZANCI

Ramazan ayının bize kazanç olarak karşılığı biiznillah cennettir. Allah’ın rızasıdır. O, içinde bin aydan daha hayırlı bir Kadir gecesi barındırdığı sürece kanun da budur. Kadir gecesi barındıran bir ayın bize kazancı hayalimiz olan cennettir. Buna iman ederiz. Kazanacağımızı hesap ederken maliyet budur. Rabbimiz böyle vaat etti.

Bir de şunu düşünmek gerekmiyor mu: Bir kazançtan söz ediliyorsa, doğal olarak kaybetmek de yok mudur? ‘Şu yatırımın sonucu şu kazanç olacak’ diyen birinin, o yatırımdaki hesapları tutmadığında bir kaybı söz konusu olmuyor mu? Oluyor elbette. Umut edilenle elde edilen arasında dengeleme yapmak ne kazandığını bilmek için şart değil midir?

Dönüp eski Ramazanlarımızı ele alabiliriz. Kaç Ramazan geçirdik. Her Ramazan, istisnasız bir cennet umudu idi. Tertemiz olma hayalimizdi. Günahlardan kurtulma ve büyük ecirler biriktirme fırsatımızdı. Kaç kere geldi bu fırsat önümüze. Fertler olarak geldi, ümmet olarak geldi. Bir öncekini ne yaptık, yakın geçmiştekini ne yaptık. Bugünkü Ramazan fırsatını ve kazancını hesaplayabilmek için geçmiştekilerin maliyetini toplama katmak gerekmiyor mu? Ticarete yeni kanun getiremeyeceğimize göre, geçmiş Ramazanların maliyetini hesap etmek zorundayız. Yapamazsak sermayemiz eriyecek, fırsatlar kaybolacaktır.

Kazanırken maliyeti tam bir cennet olan Ramazan’ın kaybedildiğindeki maliyeti nedir? Bir mü’min için nedir, bu büyük ümmet için nedir?

Bu seferki Ramazan ayımızı, maliyet açısından hesaplasak doğru olmaz mı?

Kaynak: Nureddin Yıldız, Altınoluk Dergisi,

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.