Ramazan Mektebinden Öğrendiklerimiz
İbadetlerle ihyâ edilen bir Ramazan’dan sonra tekrar yanlışlara, günahlara, gaflete dûçâr olmak, doldurulan çuvalın ağzını bağlamadan terk etmeye benzer. Biriktirilen, kazanılan ne varsa dökülür, elde sadece hüsran kalır.
Bir Ramazân-ı şerif sona erdiğinde, bu mübârek iklimi değerlendirmiş mü’minlerin amel defterleri hayırlarla doludur. Namazlarla, oruçlarla, tilâvetlerle, hayırlarla, infaklarla, türlü türlü sâlih amellerle mâneviyat kuvvetlenmiş, nefsin arzuları riyâzatla dizginlenmiştir. Yani helâlleri asgarîde kullanmak ile nefs tezkiye edilmiştir. Nefis, Ramazân-ı şerîfin temsil ettiği riyâzat hâline alışmaya başlamıştır.
Yani;
Mü’minde, kâmil müslümanın esas husûsiyetleri tezâhür etmeye başlamıştır. Bencillik ve katılık erimiş, merhamet ve fedâkârlık ziyadeleşmiştir. İftar sofralarında ikram ederek, sadaka, zekât ve her türlü infâk ile cimrilik mağlûp olmuş; cömertlik galip gelmiştir.
Kibir gerilemiş, açlık hissinin tefekkürü ile hiçlik ve tevâzu şuuru inkişâf etmiştir. İhlâs ve samimiyet ile edâ edilen ibâdetlerin rûhâniyetiyle, kalkan misâli koruyucu oruçlarla; iffet ve hayâ hasletleri kavîleşmiş, nefsin fısk u fücûra temâyülü bertarâf edilmiştir.
Hâsılı mü’minde âdetâ bir eğitim kampı mahiyetinde tesir ve iz bırakan Ramazân-ı şerifte; bütün güzel hasletler, sabır, nezâket, merhamet, fedâkârlık, cömertlik, îtidal, adalet ve cesaret inkişâf etmiştir.
Bu güzel tablonun, bu mânevî terbiyenin gerçek başarısı ise, bu hasletlerin devam ettirilebilmesiyle ölçülür.
DEVAMLILIK ve İSTİKRAR
Zira eğitimde maksat; kişiye mektepte verilen vasıfların, mektepten sonra da faal bir şekilde kullanılması, kazandırılan prensiplerin hayata tatbik edilebilmesidir.
Ramazân-ı şerîfin takvâ mektebinden ebedî bayram şahâdetnâmesi ile başarıyla mezun olunabildiğinin delili de kazanılan hasletlerin, bayram sonrasında da zamanın nefsânî akışına mukavemet gösterebilmesi olacaktır. Şartların değişmesine rağmen, takvâ ile kullukta muvâzenenin bozulmaması olacaktır.
Bu sebeple şu îkazlara gönül vermek îcâb eder:
Orucunun, namazının, terâvihlerinin, teheccüdlerinin ve duâlarının kabul olup olmadığını bilmek isteyen kişi; Ramazan’dan sonraki hâline bakmalıdır.
Cenâb-ı Hak, orucu takvâya ulaşabilmemiz için ferman buyurmuştur. Orucunun kabul olup olmadığını öğrenmek isteyen kişi, Ramazan’dan sonraki hayatında sahip olduğu takvâ şuuruna bakmalıdır.
Cenâb-ı Hak, namazın, insanı kötülüklerden alıkoyduğunu haber verir. O hâlde namazının kabul edilip edilmediğini merak eden kişi, kötülüklerden ve günahlardan ne kadar uzak kalabildiğine nazar etmelidir.
Peygamber Efendimiz; Allah Teâlâ’yı zikretmenin, insanı şeytanın şerrinden muhafaza ettiğini haber vermiştir. Acaba şeytanın iğvâları karşısında ne durumdayız? Gerçekten dâimî zikre ulaşmış olursak, şeytan ve nefis bize zarar veremez. Zira iblis, bu hakikati itiraf mâhiyetinde şöyle demiştir:
“«Sen’in şerefine andolsun ki, elbette onların hepsini azdıracağım. İçlerinden ihlâslı kulların (muhlasîn / مُخْلَصٖ۪ينَ) hâriç! (Allâh’a takvâ ile yönelmiş kullarına hükmüm geçmez.)» dedi.” (Sâd, 82, 83; Ayr. Bkz. el-Hicr, 39, 40)
BÜTÜN SENE RAMAZAN…
Ramazan bir talim ve terbiye vaktidir. Bu devrede müslümanın nefsi, ahlâk-ı hamîde sahibi olur. Ramazan bittiğinde, bu ahlâkı yaşamaya iyice alışmış ve bu hususta tecrübe kazanmış olur. Ramazan’dan sonra ise fazîletli bir hayata başlar. Allah Teâlâ’nın, onun oruçlarını kabul ettiğini gösteren en büyük alâmet, Ramazan’dan sonraki hayatının Ramazan’dan öncekine göre daha iyi ve rızâ-yı ilâhîye daha uygun olmasıdır.
Bir başka ifadeyle Ramazân’ı bütün yıla yaymaktır…
Dolayısıyla;
Bu muhasebenin vakti, Ramazân-ı şerîfi takip eden üç-beş gün değildir. Bütün senedir. Yani, Ramazân’ı senenin kalbi hâlinde değerlendirmek, yaklaştıkça ona iştiyakla hazırlanmak, geçip gittikten sonra da, onun hayatımıza getirdiği ilâhî ihsanlara dört elle sarılarak, sahip çıkmak, korumak… Sonra yeniden teşrif edecek Ramazân’a ulaşma iştiyâkı… Daha yüksek bir istifade…
Böylece;
Kademe kademe, önce bütün seneyi, sonra bütün ömrü bir Ramazân-ı şerif ikliminde gibi ibâdet, muâmelât ve ahlâkî vasıflarla müzeyyen hâle getirmek… Kâmil bir mü’min vasıflarını kazanma ve koruma gayretiyle ömrü mübârek hâle getirmek…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, 91. Sayı, Eylül 2012
YORUMLAR