Ramazan ve Orucun Fazileti
Gerçek oruç nasıl tutulur? Ramazan ve orucun fazileti nedir? Ramazan ayının faziletli olmasının sebepleri nelerdir? Ramazan ve orucun fazileti hakkında hadisler.
Ramazan ve orucun fazileti ile ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması...
1. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- der ki: Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Ramazan ayı girdiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.” (Buhârî, Bed’ül-Halk, 11, Savm, 5; Müslim, Sıyâm, 1, 2, 4, 5)
2. Ebû Hüreyre’den -radıyallâhu anh- rivâyet edildiğine göre Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ: «İnsanın oruç dışındaki her ameli kendisi içindir. Oruç ise benim içindir, onun mükâfatını da ben vereceğim» buyurdu.
Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine hakaret eder ya da çatarsa:
«–Ben oruçluyum» desin.
Muhammed’in -sallâllâhu aleyhi ve sellem- canı kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında miskten daha hoştur. Oruçlunun sevineceği iki ân vardır:
Bir, iftar ettiği zaman sevinir, bir de Rabbine kavuştuğu zaman orucunun karşılığına sevinir.” (Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163)
3. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- der ki: Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Kim yalan konuşmayı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse, Allah’ın o kimsenin yiyip içmeyi bırakmasına ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Savm, 8; Edeb, 51. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Savm, 26/2362; Tirmizî, Savm, 16/707; İbni Mâce, Sıyâm, 21)
Sene içindeki ayların efendisi olan Ramazan, mubârek bir zaman dilimi ve bereketli bir ibadet ayıdır. Bu ayda semânın kapıları açılır ve ilâhî rahmet her tarafa yayılır. Yapılan ibadet ve hasenâta sâir zamanlardakine göre daha çok sevap verilir ve günahlar affedilir. Müslümanlar topluca yoğun bir ibadet iklîmine girerler.
RAMAZAN AYININ FAZİLETLİ OLMASININ SEBEPLERİ
Ramazan ayının faziletli olmasının belli başlı sebepleri şunlardır:
- Hidâyet rehberimiz Kur’ân-ı Kerim, bu ayda indirilmeye başlamıştır. (Bakara 2/185)
- Cenâb-ı Hakk’ın, “bin aydan daha hayırlı” olduğunu haber verdiği Kadir Gecesi bu aydadır.
- En mühim sebep de Yüce Rabbimizin kullarına lûtufta bulunarak, senenin bir ayını kazanç mevsimi hâline getirmesidir. Kendilerine bahşedilen bu fırsatı değerlendiren mü’minler, Kitap ve Sünnet-i Seniyye’yi bir ay boyunca hayatlarına yansıtır, böylece büyük ecirler kazanmış ve günahları da affedilmiş olarak bayram sabahına çıkarlar.
Ramazan ayı, bütün mevsimleri dolaştığından, Müslümanların, her tür şartlar altında Allah’a ihlâs ve teslîmiyetle ibadet ettiklerini göstermektedir.
Bu kadar faziletli bir ayda sevap kazanıp cennete girmek, Cehennemden uzaklaşarak şeytana gâlip gelmek, şüphesiz daha kolaydır. Şeytanın en büyük yardımcısı olan nefis, oruçla terbiye edildiğinden, insan Ramazan’da günahlardan uzaklaşma hususunda zorluk çekmez. O hâlde Müslümanlar, Ramazan fırsatını iyi değerlendirmeli, oruçları hakkıyla tutmaya, Kur’ân-ı Kerim, zikir ve bilhassa gece ibadetleriyle meşgul olmaya, bol bol hayır ve infakta bulunmaya gayret etmelidir.
Ashâb-ı Kiram Ramazan’ı büyük bir coşku ve heyecanla yaşar ve bu mânevî havayı evlatlarına da teneffüs ettirirlerdi. Nitekim Hz. Ömer, Ramazan’da sarhoş olan birine:
“−Yazıklar olsun sana! Bizim çocuklarımız bile oruç tutmaktadır” demiştir. (Buhârî, Savm, 47)
RAMAZAN AYININ GECELERİ NASIL DEĞERLENDİRİLMELİDİR?
Gündüzleri oruçla değerlendirilen Ramazan ayının, geceleri de terâvih ve teheccüd namazı, Kur’ân tilâveti ve zikirle ihyâ edilmelidir. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu müjdeyi verir:
“Kim, inanarak ve sevâbını Allah’tan umarak Ramazan gecelerini ihyâ ederse, geçmiş günahları affolunur.” (Buhârî, Terâvih, 46)
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Ramazan’da bir gün evinden çıktığında, mescidin kenarında namaz kılan bir grub görmüştü.
“–Onlar ne yapıyor?” diye sordu.
“–Onlar, ezberlerinde fazla Kur’ân olmayan kimselerdir, Übey bin Kâ’b -radıyallâhu anh- onlara namaz kıldırıyor!” dediler.
Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- :
“–İsabet etmişler, ne kadar güzel ve iyi bir şey yapıyorlar!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Ramazan, 1/1377)
Diğer taraftan, gerek farz olan zekât, gerekse nâfile sadakalar, bu ayda daha önemli hâle gelir. Nitekim Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:
“–Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sorulduğunda:
“–Ramazan ayında verilen sadaka!” cevabını vermiştir. (Tirmizi, Zekat, 28/663)
SADAKANIN ANLAMI
Burada geçen “sadaka” kelimesi, Arapça’da farz olan zekât mânâsına da gelmektedir. Bu sebeple zekâtı Ramazan’da vermek daha güzel görülmüştür. Ashâb-ı Kirâm, Fıtır sadakalarını ve diğer infaklarını bu ayda fazlasıyla îfâ ederlerdi. Çünkü Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Sadaka-i Fıtr’ın Müslümanlardan büyük-küçük, kadın-erkek, her bir hür ve köle üzerine bir sâ’ hurma veya bir sâ’ arpa olarak farz kılındığını bildirmiştir. (Buhârî, Zekât, 70-78; Müslim, Zekât, 13)
Fıtır Sadakası’nı Bayram Namazı’ndan evvel vermek sûretiyle muhtaçların gönlüne de bayram sürûru tattırılmalıdır.
Ramazan’ın bereketinden âzâmî derecede istifâde edebilmek için cömertliği artırmak lâzımdır. Nitekim Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz böyle yapardı.
PEYGAMBERİMİZİN EN CÖMERT OLDUĞU ZAMANLAR
İbni Abbâs -radıyallâhu anh- der ki:
“Resûlullah insanların en cömerdi idi. Onun en cömert olduğu vakitler de Ramazan’da Cebrâil ile buluştuğu zamanlardı. Cebrâil, Ramazan’ın her gecesi Hz. Peygamber ile buluşur, (karşılıklı) Kur’ân okurlardı. Bundan dolayı Resûlullah, Cebrâil ile buluştuğunda, esmek için engel tanımayan bereketli rüzgârlardan daha cömert olurdu.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 5, 6; Savm, 7; Menâkıb, 23; Bed’ü’l-Halk, 6; Fedâilü’l-Kur’ân, 7; Edeb, 39; Müslim, Fedâil, 48, 50)
RİYA VE GÖSTERİŞTEN EN UZAK İBADET
Ramazan denildiğinde akla oruç gelir. Oruç, İslâm’ın beş esasından biridir. Cenâb-ı Hak onu önceki ümmetlere de farz kılmıştır. Oruç, çok farklı ve derin mânâlar ihtivâ eden bir ibadettir. Riyâ ve gösterişten en uzak ibadet de yine oruçtur. Bu sebeple Allah Teâlâ onu kendisine mahsus kılmıştır.
Her iyiliğe, on mislinden yediyüz misline kadar sevap verilir. Ancak oruç bunun hâricindedir. Onun karşılığını Allah Teâlâ verecek ve oruç tutan kullarını gerek dünyada gerekse âhirette sevindirip cennetinde hususî olarak ağırlayacaktır.
Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir…” (Buhârî, Savm, 4; Müslim, Sıyâm, 166)
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- orucun günahlara, kötülüklere ve Cehennem azabına karşı sağlam bir kalkan olduğunu bildirmiştir. Çünkü oruç tutan kimse, kötü sözlerden uzak durup kimseyle kavga etmeyecek ve oruçlu olduğunu hatırlayarak kendisine yapılan kabalıklara sabredecektir. Böyle bir hayat, şüphesiz insanı cehennemden muhâfaza eder.
GÜNAHLARA KEFARET OLAN İBADET
Orucun bir hususiyeti de, günahlara keffâret olmasıdır. Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları affedilir.” (Buhârî, Îmân, 28; Savm, 6; Müslim, Sıyâm, 203)
ORUCUN FAYDALARI
Allah’ın emirlerinde kulları için pek çok faydalar, yasakladığı şeylerde de pek çok zararlar vardır. Bunlardaki hikmet ve inceliklerin bir kısmı insan aklıyla idrak edilebilirse de, çoğu akılla kavranamaz. Zâten ibadetlerde asıl olan da, Allah’a ihlâsla kulluk etmektir; hikmet ve sebeplerin tesbîti, o kadar mühim değildir. Âlimlerimiz orucun da bilinen ve bilinmeyen sayısız hikmetler ihtivâ ettiğini söyler ve anlayabildikleri bazı faydalarından bahsederler. Onlardan bir kısmı şöyledir:
Nefsi, meylettiği şeylerden alıkoyan ve sabrı öğreten oruç, insanı belli bir irâde ve nefis terbiyesine tâbî tutarak takvâya erdirmektedir. Oruç sâyesinde insan, elindeki nimetlerin kıymetini anlar. Gönlündeki şefkat ve merhamet hisleri artar ve toplumdaki muhtaçları daha iyi fark etmeye başlar. Allah’a karşı hamd ve şükür, kullarına karşı da merhamet ve yardım hisleriyle dolar.
Diğer taraftan, orucun sıhhat açısından da son derece faydalı olduğu, herkesin mâlumudur.
GERÇEK ORUÇ NASIL TUTULUR?
Orucun mânen faydalı olabilmesi için, beden ve rûh âhengi içinde tutulması lâzımdır. Yani maddî beden oruç tutarken kalp, nefis ve diğer âzâlar da oruç tutmalı, her türlü haram ve mekruhtan uzak durmalıdır. Oruçtan maksat da zaten mânen yükselerek, Allah’ın emir ve yasakları karşısında hassâsiyet kazanmaktır. Bu sebeple oruçlunun yalan, iftira, gıybet, söz taşıma gibi davranışlardan, küfür ve lânet gibi kötü sözlerden, kavgadan, her türlü kötü fiil ve günahtan şiddetle sakınması gerekir. Oruçlu mü’min, kendisine karşı yapılan kabalıklara da sükûnetle mukâbele etmeyi bilmelidir. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cenâb-ı Hakk’ın böyle tutulmayan oruçtan râzı olmadığını bildirmektedir. Oruç arzu edildiği şekilde tutulmadığında insan, borcunu ödemekle birlikte, orucun mânevî kemâl ve faziletinden mahrum kalmaktadır.
Şunu unutmamak gerekir ki, orucun gâyesi, vücuda işkence etmek ve zahmet çektirmek değildir. Onun için orucun emredildiği âyetlerde, “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez” buyrulmuştur. Savm-ı visâl gibi insanlara meşakkat verecek uygulamalar yasaklanmıştır. Yine Resûlullah, oruç tutarken sahura kalkmaya ve iftarda acele etmeye ehemmiyet vermiş, sahurda bereket olduğunu ve oruçlarını açmakta acele ettikleri müddetçe, Müslümanların hayır üzere yaşayacaklarını bildirmiştir. Demek ki orucun asıl hedefi, Allah’a karşı kulluk vazifesini yerine getirmek, nefsi terbiye ederek takvaya ulaştırmak, ferdi ve toplumu geliştirmek sûretiyle Allah’ın râzı olacağı huzurlu bir ortam meydana getirmektir.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları