Ramazan'da İnfak Ahlakı Nasıl Olmalıdır?
Ramazan'da infak ahlâkı nasıl olmalıdır? Müslüman nasıl bir infak şuuruna sahip olmalıdır?
Ramazân-ı şerif gelince, Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; her zamanki cömertliğinden de daha ileri bir şekilde, çok cömert olurdu.
Sahâbe efendilerimiz ve sâlih zâtlar da Ramazân-ı şeriflerde infak seferberliğine girişirlerdi. Yoksullarla iftarlar yapar, bol bol tasaddukta bulunurlardı.
İmâm-ı Şâfiî der ki:
“Bir mü’minin; gerek Rasûlullah Efendimiz’e benzemek ve O’na ittibâ etmek arzusuyla, gerekse yoksul kardeşlerinin de maîşet endişesinden kurtulup gönül huzuruyla ibâdete teksif olabilmelerini temin için Ramazân-ı şerifte infâkı ve cömertliği artırması ne güzeldir!”
Ramazân’ın riyâzat tâlimi, mü’minlere «fazlasını infak» şuurunu kazandırır.
Cenâb-ı Hak; bir kulunun rızkını ihtiyacından daha geniş kılmışsa, onu imtihan ediyor demektir:
- O kul, elindeki imkânları nefsine mi tahsis edecek, yoksa;
- İhtiyaç kadarını kullanıp arta kalanı infak mı edecek?
MÜMİN, MÜMİNE ZİMMETLİDİR
Mü’min, mü’mine zimmetlidir. Oruç tutan kişi; açlığı tadarak, muhtaçların hâlini daha iyi anlar.
Bir müddettir içinde yaşadığımız tedbirler; geçen sene olduğu gibi bu sene de, geniş çaplı iftar yemekleri vermeye mâni olacaktır. İmkân sahipleri böyle iftarlar için harcayacakları meblâğları fazlasıyla fakir fukarâ sofralarına, çadır şehirlerde yaşayan mazlumlara ve mağdurlara ulaştırmalıdırlar.
Zâlimlerin mâtem yurtlarına çevirdiği İslâm beldelerinde bu Ramazân-ı şerifte bir rahmet meltemi estirebilenlere ne mutlu!
Bu da;
Hazret-i Peygamber’in infak ahlâkı üzere olmakla mümkündür. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- infâk ettiğinde çok haz duyardı. Açları doyurmak, O’na kendi açlığını unuttururdu. Demek ki; infakta en güzel düstur ve ahlâk, sevinerek verebilmek, verdikçe de gönül huzurunun artması ve böylece kalplerde cömertlik deryâsının coşmasıdır.
Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“Mal, sadaka vermekle hiç eksilmez. Bilâkis hayırlarda bulunmak, malı kaybolmaktan, zâyî olmaktan korur!
Altın, zekât vermekle hiç eksilmez; aksine fazlalaşır, artar! Verdiğin zekât, kesene bekçilik yapar, onu korur.
Ekin ekenin ambarı boşalır, lâkin hasat vakti gelince, saçtığı tohumlara karşılık kaç mislini geri alır! Boşalttığı bir ambara mukabil, kaç ambar dolusunu iâde alır!..
Fakat buğday, yerinde kullanılmaz da ambarda saklanırsa; bitlere, küçük kurtlara, farelere yem olur. Bunlar da onu tamamıyla mahvederler.”
Ramazân-ı şerîfe şeref ve kıymet veren husûsiyet, onda Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın nâzil olmaya başlamasıdır. Ramazân-ı şerîfin ihyâsı için mutlaka Kur’ân’ı bol bol tilâvet etmek, mânâsını, ahlâkını ve ahkâmını yaşamak gerekir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Nisan, Sayı: 194
YORUMLAR