Ramazan’dan Sonra Nasıl Davranmalıyız?

Ramazân-ı Şerîf’te edindiğimiz kulluk disiplinini, kazandığımız kalbî hassâsiyetleri muhâfaza ederek bir dahaki Ramazan’a aynı gönül feyziyle ulaşmamız ve böylece bütün bir ömrü, âdeta bir Ramazan ikliminde geçirmemiz îcâb eder. Bunun içindir ki; “Her geceni Kadir, her geçeni Hızır bil!” denilmiştir.

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur:

“Ey Allâh’ın kulları, bir kimse nefsini Ramazan ayında kötülük işlemekten alıkoyduysa, bunu Ramazan’dan sonraki aylarda da sürdürsün. Zira Ramazan ayının da, Ramazan’dan sonraki ayların da Allâh’ı birdir. O, her iki zamana da muttalîdir.”

Ramazân-ı Şerîf, ömrümüzü nasıl yaşayacağımızı tâlim etmek üzere bize lûtfedilen, senede bir aylık yoğunlaştırılmış bir mektep gibidir. Bu mektepten lâyıkıyla istifâde edebildiğimizin delili, onda kazandığımız güzel hasletleri Ramazan sonrasında da, hattâ ömür boyu devam ettirebilmemizdir.

Zira müslümanlık, belli zamanlara has bir merâsim değil, ömürlük bir takvâ hayâtıdır. Namaz ve oruç gibi ibadetler belli bir sürede edâ edilir ve bitirilir. Fakat ubûdiyet, yani kulluk ise son nefese kadar, molasız, tatilsiz, fâsılasız devam etmelidir.

HER AYI RAMAZAN HER GECEYİ KADİR BİL!

Ayrıca ilâhî rahmet, her an tecellî hâlindedir. Mühim olan, ona ulaştıracak vesîlelerin arayışı içinde yaşayabilmektir. Bunun içindir ki; “Her geceni Kadir, her geçeni Hızır bil!” denilmiştir.

Dolayısıyla Ramazân-ı Şerîf’te kulluk vazifelerimize ihtimam gösterip sonraki aylarda rehâvete kapılmak, mü’mine yakışmaz. Nitekim Rabbimiz böyle bir yanlışa sürüklenmekten îkaz sadedinde;

“…İpliğini kuvvetlice büktükten sonra çözen kadın gibi olmayın!..” (en-Nahl, 92) buyurmaktadır. Rivâyete göre bu kadının adı Rayta binti Sa‘d idi. Aklî melekeleri yerinde olmayan bu kadın, gün boyu ip büker, sonra da onu bozardı. Dolayısıyla bütün gününü boşa harcamış olurdu. Onun bu hâli, kulluk vazifelerini belli bir zaman îfâ edip sonrasında o güzel hasletleri kaybetmekten sakınmak husûsunda, Kur’ânî bir misâl oldu.

Demek ki aklı başında her mü’min, kulluk hayatında böyle bir vaziyete düşmekten sakınmalıdır. Çünkü örmek zordur, çözmek kolaydır; inşâ etmek zordur, yıkmak kolaydır. İnşâsı seneler süren bir âbideyi, bir dozer, bir günde yerle bir ediverir.

Dolayısıyla Ramazân-ı Şerîf’te edindiğimiz kulluk disiplinini, kazandığımız kalbî hassâsiyetleri muhâfaza ederek bir dahaki Ramazan’a aynı gönül feyziyle ulaşmamız ve böylece bütün bir ömrü, âdeta bir Ramazan ikliminde geçirmemiz îcâb eder.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 38

İslam ve İhsan

ORUÇ NEDİR? ORUCUN FAYDALARI NELERDİR?

Oruç Nedir? Orucun Faydaları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.