Ramazan’ı Nasıl Değerlendirmeliyiz?
Ramazan ayını nasıl değerlendirmeliyiz?
İslam’ın beş esâsından biri olan orucu, yalan, gıybet, kovuculuk gibi ahlâkî zaaflarla zedeleyerek ecrini asgarî seviyeye düşürmek büyük bir israftır.
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur:
“Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî, Savm 8, Edeb 51)
Oruç bize, Rabbimizin ihsân ettiği nîmetlerin kadrini idrâk ettirmelidir. Yine oruç, yarım günlük bir açlıkla ne kadar âciz olduğumuzu göstererek iktisâden zayıf olan kardeşlerimizin hâlinden anlamayı, yüreğimizin onlara uzanabilmesini, sadakalarımızı bir ibâdet heyecanıyla Allâh’a verir gibi tevâzu ve teşekkür edâsıyla verebilmeyi temin etmelidir. Zîrâ âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“…Allah kullarının tevbesini kabûl eder ve sadakaları alır...” (et-Tevbe, 104)
RAMAZAN’I NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ?
Orucun farz olarak tutulduğu Ramazân-ı Şerîf de, baştan sona feyiz, rûhâniyet, rahmet, mağfiret ve lutuflarla dolu bir ibâdet ayıdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bu mübârek ayın isrâf edilmeden feyizli ve bereketli bir şekilde değerlendirilmesini emretmiştir.
Bununla birlikte seherleri; uyanık bir gönülle îfâ edilen teheccüd, istiğfâr, zikir, tefekkür ve Kur’ân tilâvetiyle, gündüzleri; gönlü Hakk’a vererek yapılan ibâdet, infak ve amel-i sâlihlerle, icâbet saati olan iftar vakitlerini; istiğfar, duâ ve bir mü’mine iftar ettirebilmenin huzûru ile, akşamları da tâdil-i erkân ile edâ edilen terâvih namazları ile ihyâ etmelidir.
Bu mübârek ayı hakkıyla değerlendiremediğimiz takdirde yanı başımızda akıp giden rahmet ve mağfiret deryâsından istifade edememiş ve onu hazîn bir isrâfın girdâbına terk etmiş oluruz.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Öyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yayınları