Ramazan'ın Bize Kazandırdıkları
İlâhî rahmetin âdeta tuğyân ettiği bir rahmet mevsimi olan Ramazân-ı Şerîf, rûhâniyeti nefsâniyete gâlip getirmenin en feyizli zamanıdır. Ramazan ayı, nefsin tezkiye ve terbiye edildiği bir takvâ mektebidir.
RAMAZAN AYINDA KAZANDIĞIMIZ 3 ŞEY
- Oruç; diğergâmlık tâlimidir. (Mü’min kardeşini düşünmeye sevkeder.)
- Yoksulların ve muhtaçların çektiği sıkıntılardan sadece biri olan açlığı fiilen yaşatarak onların hâlinden anlamayı temin eder.
- Gönüllerde merhamet, şefkat ve cömertlik tohumlarının filizlenmesini sağlar.
Mısır’da şiddetli kıtlığın hüküm sürdüğü günlerde Yûsuf (a.s.)’a:
“–Siz, devletin hazinelerine hükmeden bir idârecisiniz. Neden kendinizi aç bırakıyorsunuz?” diye sordular. O ise şu hikmetli cevabı verdi:
“–Karnım tok olursa açların hâlinden anlayamam diye korkuyorum!”
Din kardeşlerini düşünmek, onların sıkıntılarını gidermek için gayret göstermek ve bu yolda ictimâî hizmetlere koşmak, kâmil mü’minlerin hayat düstûrudur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.) mü’minler için bu hâlin zarûrî olduğunu şöyle ifâde buyurmaktadır:
“Mü’min kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, bizden değildir.” (Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87)
“Komşusu açken tok yatan, (kâmil) mü’min değildir.” (Hâkim, II, 15)
“Hiçbiriniz kendi nefsi için istediğini, mü’min kardeşi için de istemedikçe kâmil mü’min olamaz.” (Buhârî, Îman, 7)
DİĞERGÂMLIK TÂLİMİNİN NİŞÂNESİ
Ramazân-ı Şerîf’i böyle diğergâm bir ruhla değerlendirerek hizmet ve infaklarla ihyâ etmek, kulun Rabbine olan muhabbetinin en güzel nişânesidir. Zira ibadetlerin bir gâyesi de, ahlâkî vasıfları güçlendirip kulu rûhen kemâle erdirerek Rabbine daha yakın bir hâle getirmektir.
Nitekim bir mü’min, ibadette derinleştikçe düşünür ki;
“‒Rabbim benden nasıl bir kul olmamı istiyor?
O, yüce zâtını en çok Rahman ve Rahîm sıfatlarıyla tanıtıyor. O’nun kulu ve Rasûlü olan Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a.) Kur’ân-ı Kerîm’de raûf ve rahîm olarak tavsif ediliyor, âlemlere rahmet olarak gönderildiği bildiriliyor. O hâlde beni Rabbime sevdirecek en mühim vasıf da merhamettir…”
ALLAH’IN BİZİ SEVMESİNİ İSTİYORSAK
Muhabbet ve dostluk, müştereklikten kaynaklanır. Dolayısıyla Cenâb-ı Hakk’ın bizi sevmesini istiyorsak, ilâhî ve nebevî ahlâktan hisse alıp rahmet tevzî eden bir mü’min olabilmemiz şarttır. Elinden, dilinden, gönlünden, bütün mahlûkâta merhamet tevzî edebilmek zarûrîdir. Gönlün bir rahmet dergâhı hâline gelmesi ve bütün mahlûkâtın o dergâhta huzur bulması elzemdir.
Merhamet, îmânın ilk meyvesidir. Merhamet, bir mü’minin îmânını tescil eden bir alâmet-i fârikadır. Bu yüzden mü’min, aynı zamanda rûhundan rahmet taşıran bir insandır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 364. Sayı, Haziran 2016
YORUMLAR