Ramazan'ın Son Gecelerini Uyuyarak Geçirme!
Ahmed Hamdi Topbaş Beyefendi ile Mûsa Efendi'nin -kuddise sirrûh- Ramazanları üzerine…
MUSA EFENDİ HAZRETLERİNİN HAYATINDA "İLLACILIK" YOKTU
Efendim Temmuz ayı malumu aliniz merhum Musa Topbaş Efendi'nin (k.s.) vefatının 15. sene-i devriyesi oluyor ve Ramazan ayına denk geliyor. Bu münasebetle sevenlerinden; Hazret'in başta Ramazan ayının ihyası konusundaki hassasiyetlerine ilişkin gözlemleri öğrenmeye çalışıyoruz… Bu anlamda sizin de izlenimlerinizi, hatıralarınızı dinlemek isteriz. Öncelikle Ramazan ayı Mûsa Efendi için nasıl bir hususiyet arz ediyordu, Ramazanları nasıl karşılardı sorumuzla başlayalım?
Daha ileriki yıllarda Ramazan-ı Şerif'i İstanbul’da ihya ettiklerinde iftar programları için “iftar listeleri” yaparlardı. Bu listelerde hangi gün nerede iftar edeceklerini not ederlerdi. Kendilerini iftarlarda misafir etmek için pek çok talep olurdu. Otuz Ramazan-ı Şerif günü varsa mübalağasız yüz elli günlük davet talebi gelirdi. Musa Efendi Hazretleri, gelen davetleri sıraya koyarlar ve onlara hazırlık yaparlardı. Son senelerde Ramazan-ı Şerif'i Medine-i Münevvere’de geçirmeye başladıklarında da orada iftar sofraları hazırlanmasına büyük ehemmiyet verirlerdi.
Nasıl olurdu Medine-i Münevvere’deki iftar sofraları, nelere dikkat ederlerdi?
A. H. Topbaş: Malum olduğu üzere Musa Efendi Hazretleri nizam-intizam insanıydı. Bu konuda oldukça hassasiyet sahibi idiler. Kimin nerede, nasıl, kaç kişilik sofrası açacağı önceden tespit edilirdi. O günün imkânlarıyla hazırlık yapılır, hurma, yoğurt, peynir, ekmek, dukka veya Harem-i Şerif’in bahçesinde ise etli ekmek, pide, etli pilav ikram edilirdi. Bunların hazırlığı çok önceden yapılırdı. Sofralarda her şeyin yerli yerince yerleştirilmiş olmasını, ip gibi intizam içerisinde olmasını isterler hatta bizzat sofraları dolaşarak bu yönde gördükleri eksiklerin tamamlanmasını talep ederlerdi. Her akşam bir başka Harem-i Şerif sofrasında iftar ederlerdi.
Musa Efendi'nin zekat ve infak konusundaki hassasiyetleri herkesin malumu. Hazretin bu konudaki hassasiyetlerine ilişkin neler zikredilebilir?
A. H. Topbaş: Evet, her hususta olduğu gibi zekât ve infakların takdimi konusunda da Musa Efendi Hazretleri çok titiz davranırlardı. Oldukça nezaketli bir biçimde, alanları rencide etmeden, minnet altında bırakmadan, itina ile hazırlanmış zarfları ihtiyaç sahiplerine ulaştırırlardı. Dış görünüşü itibariyle ihtiyaç sahibi olduğu anlaşılmayan insanları da tesbit eder onlara da yardım ulaştırılırdı.
Zekat ve infak hazırlığını önceden yaparlar, kimlere ne verileceği, ne hayırlar yapılacağı tespiti yapılırdı. Anadolu’dan hayır kurumlarından, derneklerden hayır talepleriyle gelenler olurdu. Onları, öncelikle yakın akrabalara ve diğer kardeşlerden imkânı müsait olanlara yönlendirirlerdi.
Teravih namazlarında nasıl bir heyecan yaşanırdı?
A. H. Topbaş: Sami Efendi hazretleri döneminde teravihler ya Sami Efendi Hazretlerinin devlethanesinde ya da Mehmet Öztürk amcanın evinde kılınırdı. Allah rahmet eylesin Sarı Mahmut adında bir Hafız Efendi vardı; genellikle hatimle o kıldırırdı teravih namazlarını. Sami Efendi’nin vefatından sonra ise teravih namazları yaz dönemine denk geldiği günlerde Erenköy’de müsait olan bahçelerde kılınırdı. Daha sonraları Sultantepe’de kılınmaya devam edildi. Sonraları da Medine-i Münevvere’de kılınmaya başlandı. Rahatsızlandığı dönemde birkaç gün Medine’deki devlethanesinde ihvanla birlikte kılınırdı.
Ramazan’a has ibadetleri var mıydı?
A. H. Topbaş: Musa Efendi’nin her hali ibadetti. Teheccüd namazlarına büyük önem verirlerdi ve bu konuda kardeşleri sürekli uyarırlardı. Kur’an-ı Kerim okumayı tavsiye ederlerdi. En mühimi de zekat ve infak konusuna dikkat edilmesi gerektiği uyarısında bulunurlardı. Onun haricinde Ramazan-ı Şerif ayına muayyen ibadetleri yoktu. Zaten Musa Efendi’nin illa şunu yapacağım diye bir kaidesi yoktu. İlla çok namaz kılacağım, illa çok oruç tutacağım ve şunu yapacağım diye bir ısrarı olmaz, her ibadetten yapardı. Hatta bizlere “illacılık yok” derdi. “Umreye bile gittiğinizde bu gece ben yüz rekat namaz kılacağım deyip ertesi gün kılmamak olmaz” der, “Az ama her gün kılın, muntazam kılın, ibadetin devamlı olanı makbul” derdi.
Yalnız mideye değil bütün uzuvlara oruç tutturulması gerektiğini söylerlerdi. Oruçlu iken bilhassa dilinize sahip olun, dilinize, kulağınıza oruç tutturun derlerdi.
Ramazan’ın son on günü için farklı bir hazırlığı olur muydu?
A. H. Topbaş:Ramazan’ın son on gününde; Kadir gecesinin bugünlerde aranması gerektiğinden hareketle, “Ramazan’ın son on günün gecelerini uyuyarak geçirmeyin” derdi.
İstanbul’dayken bu uyarısını sıklıkla dile getirdi. Medine-i Münevvere’deyken zaten uyunmadığından İstanbul’da geçirdiği Ramazan-ı Şeriflerde bizlere böyle bir telkinde bulunurlardı.
Ramazan ayında çocuklarla münasebetleri nasıldı?
A. H. Topbaş: Oruç tutan ailelerin küçük çocuklarına “Oruç tutanınız var mı?” diye sorar sonra olanlardan oruçlarını kendilerine satmalarını isteyerek onları oruç tutmaya teşvik ederdi. Onlara para vererek sevindirirdi.
Hazretin bayramlarına ilişkin, bayramları nasıl ihya ettiklerine ilişkin neler hatırlıyorsunuz?
A. H. Topbaş: Bayramlara da büyük hazırlık yapılırdı. Özellikle gelen ziyaretçileri karşılamak için ciddi hazırlık yaparlardı. Sultantepe’de bulundukları zaman çok ziyaretçisi gelirdi. Biz de orada bayramın birinci, ikinci, üçüncü günlerinde sırayla nöbet tutardık. Gelen misafirlerin ağırlanmasında bizlere vazifeler verirlerdi.
MUSA TOPBAŞ (K.S.) KİMDİR?
https://www.islamveihsan.com/musa-topbas-kimdir.html