
Rasûlullâh ile Ünsiyet Kurmak İsteyen Gençlere Tavsiyeler
Rasûlullâh ile ünsiyet kurmak isteyen gençlere Osman Nuri Topbaş Hocaefendi'den nasihatler...
Genç sahâbîler bu ünsiyeti muhabbetle kurdular. “Kişi sevdiğiyle beraberdir”[1] hadîs-i şerîfinin muhtevasına girebilmek için, yani bu dünyada nasip olan beraberliğe âhirette de nâil olabilmek için;
‒Peygamber Efendimizʼle hâl beraberliği,
‒Fiil beraberliği,
‒Hissiyat ve fikriyat beraberliği içinde bulunmaya,
‒Oʼnun ahlâkıyla ahlâklanmaya gayret ettiler.
“Canım-malım, her şeyim Sana fedâ olsun, yâ Rasûlâllah, emret!” dediler.
Dünyanın dört bir tarafına, sînelerinde Rasûlullah muhabbetini taşıyarak sefer ettiler. Bu muhabbetle hiçbir zaman yılmadılar, yorulmadılar.
Bir gölgenin gövdeye olan sadâkatiyle Efendimizʼin sünnetlerine ittibâ hassâsiyeti içinde oldular.
Bizler de Sünnet-i Seniyyeʼye ittibâ ile, salevât-ı şerîfeye devam etmekle, Efendimizʼle kalbî irtibâtımızı zinde tutmaya gayret etmeliyiz.
Düşüneceğiz ki
“Şimdi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz benim yanımda olsaydı ve ibadet hayatıma, ahlâkıma, evime, işime, evlât yetiştirme tarzıma baksaydı, hâlime tebessüm eder miydi? Yoksa Oʼnun azîz ve latîf kalbini mahzun mu ederdim?..”
İşte bu hissiyâtı her dâim hatırımızda tutmalıyız.
Şunu da unutmayalım ki, ümmet-i Muhammed olarak yaptığımız ameller Rasûlullah Efendimizʼe de arz ediliyor…
Hadîs-i şerîfte buyruluyor:
“Hayatım sizin için hayırlıdır. Benimle konuşursunuz ve size (ilâhî vahiy ve hükümler) bildirilir. Vefâtım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz edilir. Güzel bir amel gördüğümde Allâh’a hamd ederim. Kötü bir şey gördüğümde de sizin için Allâh’a istiğfâr ederim.” (Heysemî, IX, 24)
Yine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Vedâ Hutbesi’nde;
“Sakın, (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayın!” buyuruyor.[2]
Dolayısıyla, Rasûlullah Efendimizʼle yakınlığımızı artırmak istiyorsak, günahlarımızla Oʼnu mahzun ve mahcup etmekten sakınmalı, bilâkis sâlih amellerimizle Oʼnu mesrur etmeye gayret göstermeliyiz…
Unutmayalım ki kalpler arasında hakîkî bir muhabbet bağı varsa, zaman ve mekân bakımından uzaklığın bir ziyânı yoktur.
Fakat bunun aksine, gönüller birbirinden uzaksa, zâhiren yakın olmanın da bir faydası yoktur. Nitekim bu hâli ifade sadedinde;
“Yemen’deki yanımda, yanımdaki Yemen’de!” tâbiri meşhur olmuştur.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir gün Yemen tarafına doğru dönmüş ve Veysel Karanî Hazretleri’ne izâfeten;
“Ben Yemen’den gelen nefes-i Rahmânî’yi duyuyorum.” buyurmuşlardır. (Taberânî, Kebîr, VII, 52/6358)
Bizler de Peygamber Efendimiz’in 14 asır sonra gelmiş olan uzak diyarlardaki ümmeti olsak da, hâlimiz ve ahlâkımız bakımından O’nunla ne kadar berabersek, O’na o kadar yakınız demektir.
Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olurlarsa olsunlar, Allâh’a karşı takvâ sahibi olan müttakîlerdir.” buyurmuşlardır. (Ahmed, V, 235; Heysemî, IX, 22)
Velhâsıl bizden de Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼe bir nefes-i Rahmânî ulaşsın istiyorsak, Efendimizʼle kalbî irtibâtımız ve yakınlığımız olsun istiyorsak, takvâ hassasiyetiyle Kurʼân ve Sünnetʼe ittibâ etmekten daha büyük bir vesîle yoktur.
Dipnotlar:
[1] Buhârî, Edeb, 96.
[2] Bkz. Heysemî, III, 271; Hamîdullah, el-Vesâik, s. 367.
YORUMLAR